Pazartesi, Şubat 23, 2015

Ters Kirpi

Oklu kirpinin füze bataryası yoktur, oklarını fırlatamaz, nokta atışı yapamaz, hedefi onikiden vuramaz. 
Sadece kedinin tüylerini kabarttığı gibi oklarını dikleştirir düşmanına gözdağı verir..
Düz kirpi ise bizim gibidir...
Düzdür, sert tüyleriyle kendini güvende zanneder...
Onu ısırmak isteyenlerin ağzına batacağını hayal eder. 
Bütün savunması can acıtma temeline dayalıdır. 

Onun savunmasının içinde gizli olan bu saldırı içgüdüsü aslında hepimizde var.
Hangimiz en ufak bir eleştiride ya da tartışmada kirpi gibi davranmıyoruz?
Sözümüzün üstüne söz söyleyen olursa vay haline...
Bu kafayla insan, Platon'un mağarasında yaşamalı hiç çıkmamalıydı dışarı. Gölgeleri güneş zannedip yaşamak, insanlar için çok daha güvenli nedense.
Hepimiz kendi mağaramızın içinde birbirimizin yüzüne bile bakmadan, gölgelerimizle sohbet ediyoruz. Bu daha güvenli değil mi?
Çünkü mağaranın dışı yani hayat çok rahatsız edici, güvenceli değil. Orada her türlü olasılığa açığız ve bu bizi rahatsız ediyor..
İyilerle kötülerin savaşı var dışarda ama dışarıda kimse yok !
Herkes gölgeleriyle bile kavgalı.

Hepimiz kirpi gibi savunmaya çekilmişiz tek savunmamız ilkel oklarımız...
Oysa ters kirpi gibi yaşasak herşeyi daha iyi anlayabiliriz belki..
Oklarımız kendi içimize doğru olsa, her sinirlenişimizde her savunmaya geçtiğimizde oklarımız kendimize batsa.. İşte belki o zaman kendimizi ifade edebilmemiz için karşımızdakine dikenlerimizi batırmamamız gerektiğini de anlayabiliriz.

Kendini iyi hissetmek için karşındakine acı çektirmek ne kadar kolay bir rahatlama yöntemi değil mi?
Sırf fikirlerini beğenmediğimiz için başka birine hoyrat olmak, hakaret etmek hatta onu incitmek ne kadar tatlı bir zehir...
Hepimiz o kadar sinirliyiz ki; o kadar tahammülsüz olduk ki...Karşımızdaki aynı düşünceleri bizden farklı şekilde ifade etse bile dayanamıyoruz. Dinlemeyi unuttuk, dinlerken kendi sabit fikirlerimizin zincirlerine sarılıyoruz sıkı sıkıya. Bu bizi güçlü ve güvende hissettiriyor. Karşımızdakinin konuşmasını bitirmesine bile fırsat vermiyoruz..
-Sözünü unutma!
-Kestim ama bak şimdi....
-Bir saniye araya gireceğim ama...
ama ama ama ama...
Bitmez bir konuşma ve sadece kendini anlatma isteği..
Oysa iki kulağımız var dinlemek için, konuşmamız içinse tek bir ağızımız. 
Yaradılışta verilen mesaj alındı mı?

Okları her kızışında kendine batan ters bir kirpi gibi yaratılsaydık çok daha dingin yaşardık şüphesiz.
Bu karşımızdakine anlayış, hoşgörü göstermenin şartlı refleksini öğretirdi bize..Her sinirlenişte kendinize batan oklarımız bize doğru yolu gösterirdi sonunda zorla da olsa..

Şimdi biz düz kirpiler bu şekilde yaşamaya daha ne kadar devam edeceğiz?
Belki de belli bir olgunluk gerekiyor hayata karşı başka savunma mekanizmaları geliştirmek için...
Belki bu yüzden yaşlanmak değil olgunlaşmak önemli ve esas saygı duyulması gereken de bu.

Ne yapacağız pekiyi?
Yaşlanmayı beklemek doğruları yapmak için bir bahane mi?
-Nasıl olsa daha zamanım var dur biraz daha kafama göre takılayım..Biraz daha inciteyim insanları, biraz daha böyle küstah olayım..Yaşlanıncaya kadar gücüm kuvvetim yerindeyken biraz daha azayım..

Pekiyi yarın ne olacak?
Daha ne kadar tüketeceğiz kendimizi ?
Etrafımıza daha ne kadar mutsuzluk saçacağız?
Bize uzanan elleri daha ne kadar iteceğiz?
Daha ne kadar görmezlikten geleceğiz içten bir gülüşü ?
Sabah asansörde "günaydın" bile dememek için daha ne kadar bekleyeceğiz kapıdan çıkarken ?
Tahammülsüzlük bizi mağaralarımıza hapsetmiş.
Batılılıların konformizm dedikleri "yanlış da olsa kendi alanında yaşama ve kimseyi o alana sokmama" bireysellik tuzağına daha ne kadar düşeceğiz ?

Oysa mahalle kültürüyle yetişmiştik değil mi?
Komşu teyzelerin verdiği yağlı reçelli ekmekle büyümüştük. 
Paylaşmanın hazzını alarak yetişmiştik hepimiz..
Şimdi mahalle dizilerini bile seyretmiyoruz, sırf o günlerimizi hatırlamamak için...
Hatırlayıp şu anki bencil yaşantımızdan suçluluk duymamak için..
Ters bir kirpi gibi yaşamak ters bize..
Acı vermek daha kolay ve zevkli çünkü karşımızdakine..
Herkes kendi mağarasındaki gölgelerle mutlu..
Yaşasın bana dokunmayan yılanlar !







Hiç yorum yok: