Pazartesi, Ağustos 24, 2020

VAZGEÇMEK-TEN

 Vazgeçmedim senden,

İnsan nefes almaktan vazgeçer mi?

Balık yüzmekten,

Kuşlar uçmaktan,

Su akmaktan vazgeçer mi?

İnsan düşünmekten vazgeçer mi seni?

Sevmeyi görmek zannedenler vazgeçer,

Bir de görmemek..

Oysa, 

Dünya dönmekten vazgeçer mi?

Güneş doğmaktan, 

Rüzgâr esmekten,

Bulut geçmekten vazgeçer mi?

Seven sevmekten vazgeçer de..

Ben sensizlikten vazgeçer miyim ?









Pazartesi, Ağustos 03, 2020

Sevgilik


-Senin gibi.. Senin gibi bir kadın....

Kelimeler boğazına takılmıştı sanki... Devamını getiremeyeceğini düşündü.. Geldiklerinden beri gözlerini oturdukları tahta piknik masasından kaldırmadan elleri önünde öylece duruyordu. Göz göze gelmemeye çalışarak bir daha söylemeye çalıştı..

-Senin gibi bir..kadını daha önce...hiç tanımamıştım.

Bakalorya sınavında son kelimelerini söyleyen öğrencilerin rahatlaması geldi birden üzerine...
Başını kaldırmadan, göz ucuyla, karşı taraftan gelecek tepkiyi ölçmek için kaçamak bir bakış fırlattı, sonra gözlerini tekrar masanın üzerine kazınmış silik yazıya çevirdi..
Tam okunmuyordu, bu bir isim miydi? yoksa bir lakap mı? Bunları düşünerek biraz önce söylediği sözlerin ağırlığından, sorumluluğundan kurtulmak istiyordu..

Karşıdan bir süre ses gelmedi. Gözleri onun üzerindeki yeşil çiçekli elbisenin bir parçasını ve çıplak bileğine doladığı yeşil çiçek desenli eşarbı görüyordu anca.. Cevap bekler gibi değil de, idam hükmünün açıklanmasını bekleyen bir mahkum gibi  bekliyordu adeta.. Kalbi atıyor muydu yoksa hepten durmuş muydu? onu bile anlayamaz halde bir süre daha öylece durdu.. 
Tam ağzını açacağı sırada, karşısında duran ellerin kımıldadığını gördü.. Eller yavaş yavaş uzandı ve sıkı sıkıya birbirine kenetlediği adeta taşlaşmış ellerinin üzerine kondu. Bakışlarını kaldırdı, o karşısındakini hiç bitmeyecek bir merakla süzen kıpırtısız gözlerle karşılaştı. Cesaretlenmiş gibiydi ancak bir sorunun mu yoksa bir cevabın mı geleceğini kestiremedi. Uzattığı eller, onun sıkıca kenetlediği avuçlarının arasına girip usulca araladı ve bir kuşun yuvasına yerleşmesi gibi ayaların içine giriverdi. 

-Çok kibarsın.. Güzel şeyler söyledin bana.. Uzun zamandır duymadığım, hatta belki duymak istediğim şeyler... 

Bundan sonra gelecek cümleyi tahmin etmeye çalışmak bile onu çok korkuttu... Gözlerini dikmiş gözlerinin tam içine bakıyordu. "Artık ne olacaksa olsun" dedi içinden.

-Biliyorsun.. Durumu yani. Seni tanımıyorum bile...

-Biliyorum.. ben sadece içimde olanları söyledim... Hani yazar demiş ya; "Yazmasaydım çıldıracaktım" işte onun gibi.. Söylemeseydim çıldıracaktım.. 

Güldüler...
Rahatlamışlardı.. Şimdi söylenecek sözler belki biraz daha güvenli ve rahat bir yerden başlayabilirdi. 

-Ben şaşırdım aslında.. Nasıl böyle? Beni tanımadan...Yani bu kadar yoğun duygular?

Eyvah dedi içinden.. Yoksa benden şüpheleniyor mu? Onu kandırmaya çalıştığımı mı düşünüyor?

-Yani gerçek olduğunu görebiliyorum ama... gene de şaşırmadım desem yalan olur.. Kaç kere konuştuk ki?

Neyse dedi... öyle düşünmüyormuş en azından.. Ama haklı... Nasıl olur böyle bir şey? Bu kadar tanımadan bu kadar düşünmek hatta bu kadar bu kadar sevmek...?

-Bunun cevabını bilmiyorum... Sadece şunu söyleyebilirim.. Bu sizi ilk gördüğüm andan beri içime düşen bir his.. 6. 7. 8. kaçıncı his ise öyle bir şey.. Fakat bunun nasıl olduğunu ben de bilmiyorum, cevabı yok...

Bir süre bir şey demedi... Doğru mu? Yoksa o anda uydurulmuş bir şey mi diye düşünüyor olabilirdi.. Çünkü; aslında bu gerçekten de normal hayata rastlanılan hatta filmler de bile pek olmayacak bir şeydi. 

-Ama dedi,
-Ama gözleriniz... Onlardan kaçamadım. 

Ellerini avucundan çıkardı tahta masanın üzerinde sürterek kendine doğru çekti, kendi avuçlarının arasına aldı ellerini..

-Baştan anlat bana herşeyi... Neden?

-Neyi?

-Herşeyi işte..Ne zaman farkettin? Nasıl? 

Bu bir kabulleniş miydi? Yoksa emin olmak isteyen bir kadının sorguları mı? 

-Ben bilmiyorum.. sadece gördüğümde, herkesten çok farklı olduğunu anladım. 

-Farklı?

-Evet.. Bundan o kadar emindim ki o an.. hâlâ öyle.. Başkalarında olmayan bir şey var.. Farklı.. 

"Nasıl ama" der gibi baktı.. Devam etmek zorunluydu artık..

-Duruşun, konuşman içindekinin bu kadar dışına yansıdığı bir insan olabilir mi? dedim o an..

-Çok karmaşık değil mi? Nasıl emin olunur?

-Çok basit aslında.. Sadece o an dünyada bütün gücümle yanına gelip, konuşmak istediğim tek insan sensin diye düşündüm..

-Geldin zaten..

-Evet geldim.. Hiç yapmadığım bir şeyi yaptım aslında.

-Nasıl? Daha önce bir insanın yanına gelip tanışmadın mı yani hiç?

Sorunun altında yatan şüpheyi sezdi.. Bunu söylemesinin sebebini açıklaması gerekiyordu.

-Elbette tanıştım... Yani bu..bu farklı bir şeydi. Daha önce hiç karşılaşmamıştık, hatta bir aşinalık bile yoktu.. Ve aslında bu büyülü bir andı.. Bu kadar hoş ve beğendiğim biriyle...

Avuçlarında duran ellerini biraz geri çekti... Sanki devamını bekler gibiydi..

-Bu kadar hiç tanımadan, gidip konuşmak ve o an nereden başlayacağını bilememek bile aslında içimdeki o hissin ne kadar doğru olduğunu gösteriyordu.

Sessizlik uzadı.
Bu inanmakla inanmamak arasında geçen sonsuz zaman diliminin bir parçasıydı sanki..
Ellerini tamamen kendine çekti.. 
O da masanın üzerinde tek başına kalmış ellerini geriye doğru çekince, yüzü lif lif olmuş tahta yüzeyin üzerine kazınmış anlaşılmayan o kelime tekrar ortaya çıktı..

Kalkıp yürüdüler. Birbirlerine biraz yaklaşmışlardı ama kolları birbirine değmiyordu henüz.
Yapraklar dökülüyordu. Havada dönüp duran sarımtrak bir tanesi, eski tahta piknik masasının üzerine düştü..
Tam da o okunmayan kelimenin yanına.. harfler şimdi daha belirginleşmiş gibiydi. 
Şöyle yazıyordu;

Sevgilik.