Salı, Temmuz 26, 2016

Darb-e


Parça parça içimdeki ses..
şarkılar susuk..
pencereler kapalı, sımsıkı,
Işıksız tayyareler geçiyor ana üssümüzden..
feryad duyulmuyor zamanüstü gökyüzü.
bütün senler siz olmuş,
bütün bizler ayrık.
ses duvarları bir bir yıkılıyor,
yer ile yeksan ortalık.
ışıklı cisimler merasimi,
içimize içimize tüm seferler. 
ağır silahlar ağır yaralamaz geceleri,
gün olur için yanar, gün olur için kanar.
sevgisiz kurşunlar,
gençlerle buluşmuş,
gençler,  
son motora yetişmiş kadar pervasız.
bütün masalar devrik,
kahveler soğuk,
son kez kalkılan sofra, 
bardakta yarısı içik su,
kapıda hala sallanan anahtar,
köprüüstü aşıkları başka şimdi..
arazöz kan damlalarını yıkadı az önce,
tekerleklere bulaşmış goodyear izleri
geçmiş karşı yakaya çoktan..
söz pınarlarından süzük,
bir iki damla harf yarınlara,
kulaklarım hasret sulh şarkılarına,
narin bakışlı yâr şimdi uzakta.
kimbilir ?belki bu verilen son selâ.
pili bitmiş oyuncak tanklar bilmezler,
yıkamaz muhkem kalelerimi,
O da büsbütün sevdiğimden Müzeyyen'i...



Akşam olunca yarelerim sızlar
Solist: Müzeyyen Senar
Güfte/Beste: Nazif Girgin
Makam: Muhayyerkürdi

Pazar, Temmuz 17, 2016

VAZ


Saat son defa vurduğunda nerede olacaksın ?

Çaya şeker atmaktan vazgeçmekten daha zordur bu hayatta bir çok şeyden vazgeçmek. 
Ya da;
Sigarayı bırakmak kadar zor değildir bir çok şeyden vazgeçmek. 
O kadar kolay iş değildir müptelalık.
Vazgeçtin mi bir kere, dönüşün yok sanırsın.
Var mıdır sahi?
Yok..
Yoktur diyenler hep dönenlerdendir. 

Vazgeçtim vazgeçmekten..
Sen hayatı yemek kitabı mı sandın hemşire?
Yoksa, kısık ateşte otuzbeş dakika pişirdiğin pastırmalı kurufasulye mi zannettin yaşamayı ?
Düdüklü tencerenin kapağını ikide bir açıp, yemek pişmiş mi diye bakan acemi aşçı gibi yaşayamazsın böyle.

Bu dünyaya dokuz ayda gelirsin ama gidişin bir an sürmez. 
Hiç yaşlanmayacak sanırdık misket oynarken. Seksek taşları hep kaymak kalacak zannederdik. 
O radyolar, o filmler hep varolacak sanırdık yanımızda. 
Annenin sıcak bağrı, babanın güçlü kolları hep saracak sanırdık ölene dek bizi.
Koruyacaktı karşıdan karşıya geçerken dedenin güvenli elleri. 
Anneannenin limonatası hep olacaktı o dolabı açtığında. 
Hep aynı kuşlar uçacak sanırdık üstümüzden, hep aynı komşu çalacaktı kapımızı. 
Bakkal amcadan aldığın bisküviler hep böyle taze olacaktı.
At arabasıyla sokaktan geçen zerzevatçının domatesi hep böyle kokacaktı.
Mısırcının arabasında hep böyle süt mısır olacaktı. 
Dondurmacının vişnesi hep böyle genzini yakacaktı.
Yan mahalledeki sevdiğin, sokağın köşesinde belirince, hep böyle vuracaktı yüreğin, hep böyle kaçacaktın bakıp bakıp. 
Dut mevsiminde bütün ağaçlar hep senin olacaktı. 
Eriğe dalarken duvardan atlayıp, hep böyle heyecanla kaçacaktın, bahçenin sahibinden. 
Sınıfın hep tebeşir kokacaktı, üstüne hep toz yağacaktı beyaz beyaz. 
Hiç bitmeyecekti mahalle maçların, hep beraber olacaktın terli terli su içtiklerinle. 
Oyuncak bebeklerinin saçlarını tararken hep böyle konuşacaktın onlarla. 
Yarış arabalarını hep böyle hızlı sürüp, hep böyle fren yapacaktın ağzınla. 
Bu dersler hiç bitmeyecek ve annen baban seni hiç anlamayacaklardı. 
Arka bahçe ilelebet payidar kalacaktı. 
Cebinde kıvrılmış, saman kağıdından bir otobüs bileti, 
sınıf kokan lacivert okul üniforması ve yüzünde bitmek bilmeyen şu lanet sivilcelerin hiç geçmeyecekti. 

Hepsi geçti.

Şimdi arda kalanlarsın sen.

Gel vazgeç hadi bu hayattan..
Bu, su, kum ve çimentodan müteşekkil dört duvarından vazgeç hadi..
Vazgeç elindekilerden, yok say dijital alemi sıkıysa..

Hayatına sonradan giren herşeyden vazgeç hadi..
Çünkü; bütün gerçek vazgeçilmezlerini çoktan kaybettin. 
Şimdi kaldı, bugün kaldı elinde..
Haydi durma yarından vazgeç !

Saat durmuş...
Kalbin son kere vurmuş,
Farzet...
Düşün o an,
Ben ne yapmadım diye. 
Gel şimdi, yapmadıklarını yapmamaktan..
Çok-geç olmadan...

Vaz-geç.