Ve siz efendimiz, evet siz... Çıkıp geldiğiniz zaman... Zaman durdu.. Saatler geri saymadı belki ama.. İleri de gitmedi. Karanlık gökyüzünün ardında güneş, Öyle bir parladı ki; Gökler yanıyor sandı melekler. Öyle bir sarsıldı ki yeryüzü, Hades yardı kabuğu çıktı sandı, bütün ölümsüz tanrılar. Çekirdeğinde dönüp duran atom parçacıkları durdu bir an. Ve siz efendimiz.. Siz.. Bütün bu olan bitenden habersiz Soğuk duvarların ardında patlayan havai fişekler gibi Bir volkanın altında gizlice akışan erimiş lav nehirleri gibi Uzaklarda gemilerini arayan deniz fenerleri gibi Bir sonbahar akşamı bankın üzerine sessizce düşmüş sakin bir çınar yaprağı gibi.. Oturdunuz çıkıp tahtınıza.. Sözümüzün geçmediği uzak diyarlara âtıf.. Susup bekledik... Övünün şimdi eserinizle ! Okyanustaki bütün gemiler indirdi yelkenlerini, Bir rüzgar gelip götürse bizi o vadedilmiş topraklara.. Bütün kuşlar sustu sizi dinliyor, Kahreder sesiniz en dertli bülbülleri.. Gözlerinize bakan medusanın yılanları taş olur.. Silinir yüzünüze bakan bütün güzellikler, Kıskanır nefesinizi dağların zirvelerindeki fırtınalar.. Ve siz efendimiz.. Evet siz.. Farketmeden bunları Yaşayıp gideceksiniz.. Susmak zamanını vuruyor saatler bakın.. Nasıl da yankılanıyor kulağımızda ? İlahi bir saati haber veriyor... Olmak ya da olmamak vakti.. Ve siz efendimiz.. Siz Şu nadide adınıza kalkan taşmış kadehlerden habersiz, Uyuyorsunuz belki şimdi... Şafak söküyor.. Az sonra dağılacak bu kutsal sis perdesi.. Saklanacak güneş kaçağı bütün dertler bir bir.. Bürünecek gene esrar perdesine tılsımlı sözcükler, Tâ ki tekrar görününceye kadar fâni dünyamızdaki gölgeniz. Şimdi gitme vakti... Düşünceler denizine.. Geceyi bekleyeceğiz dört gözle.. Sarmaşık gibi sarılacağız bizi tutan duvarlara.. Ve siz efendimiz.. Siz Daha mutlu uyanacaksınız yarınlara.. Bir iskelenin kenarında...
Sen beni bilmiyorsun ! Ambalajı yırtılmamış dergiler gibi.. İçimde ne var..? Kapağını oku, hayal et. Yırt at hadi, al kokusunu, senden mürekkep sayfaların. Oysa ben seni bilirim.. Bilirim rengahenk tükenmez gözlerinden.. Takdis edilmemiş çocuk gibi, Ne bir ekmek parçası İsa'nın eti, Ne bir bardak şarap Mesih'in kanı.. Kutsal bir ruh da yok içimde.. Garip bir çınar ağacına yaslanıp, Dertli bir türkü tutturan sıradan bir fâniyim.. Sadece seni de taşıyorum içimde.. O kadar da olsun.. Seni sevmeyenlerden farkım.. Yel eser, gün savurur, Gün batar, meşk kavurur.. Ay vaktidir seher yelinde, Çalar durur vapur sirenleri.. İçime içime.. Gel bir an olsun tut elimi... Tut hiçbiryere gitmeyelim.. Kalalım olmadığımız bu yerde. Ve sen bir kez daha bakama gözlerime. Ve ben.. Bir kez daha lâl olayım. Şimdi aşk zamanıdır... Öyle mi? Öyle.. Bırak ingilizcesini, rusçasını bırak. Dili olmaz dili aşk olanın.. Bu sükûtlu geceyi yırtar nefesin.. Olsaydı yanımda.. Yanardı alev alev gömlek düğmelerim. Gel uzan uzağıma.. Gel.. Hiç göremeyeceğim tarafıma yat.. Görmesin gözlerim, kokunu da bırakma yastığa.. Beklerim... Sonsuzluğa açılan kapıda.. Birinci mevki yolculuk. Hiçlik güvertesinde. Gelme... Yakınlar alev alev...
Yatak boş
Oda boş
Ev boş
Duvarlara vuran ışık
Yüzümde karanlık
Yine mi sen,
Bayram günü gibi gelen?
Kaçamadım,
Külleri hala sıcak
Kalbimi durdurup kaybolan bir tuzak
Oluyor
Her sokak
Hiçbir şey istemedim,
Ne yatak ne oda
Ne de ev
Sen de birak her şeyi
Sadece beni sev
Dizlerinde dizlerim
Boynunda ellerim
Boğulur gibi yeniden
Her gece her gece
Doğalım mı sevgilim
Doğalım mı sevgilim
Doğalım mı sevgilim
Azalırken azalırken
Kapılar ardında
Kaçtığım zamanlar
Boşvermiştim aslında
Yıkılırken kumdan kalelerim
Birer birer karşında
Zırhı paslanmış bir kahramn gibiyim
Hiçbir şey istemedim,
Ne yatak ne oda
Ne de ev
Sen de bırak her şeyi
Sadece beni sev
Dizlerinde dizlerim
Boynunda ellerim
Boğulur gibi yeniden
Her gece her gece
Doğalım mı sevgilim
Doğalım mı sevgilim
Doğalım mı sevgilim.