Cumartesi, Mayıs 16, 2015

mum ışığı sonatı...


Mum güneş yokken kendini yıldız zannedermiş; tâ ki sabah ola !

Öğütleri öğüttük değirmende, başımıza tac, saçımıza ak ettik..

Boşa dönmez devran; boş lafa kanmaz öğrenmeye gönlü olan.

Olmadan oldum diyenlerin dünyası bu dünya..


Döner bu dünya döner de; durur zanneder tâlibi..
Sever onu cân-ı yürekten de; parmağını taşa çarpsa ilk dünyaya kendisi söver..
Dervişler döner, dünya döner, dünya dönenlerin mekanıdır durduk yerde..


Buralarda bizden çok var..
Bizden..yâni; 
Biraz dünya üzeri az ahiret,biraz kulluk az marifet..

İçten gelmeyen hiçbir hareketin kıymeti yok oysa...
Ya yürekten seversin ya "sever gibisin"...
Ortası yok, arası yok.
Az pilav üstü kurufasulye değildir nâr-ı aşk..

Bir özünden dönmeyeceksin bir sözünden; yoksa âlem seni döndürür tependen aşağıya..

İster bu dünyayı sev ister bir baş soğanı ister dünyayı seveni sev ister onu yaratanı. İşte; neyi seveceksen tam sev.


Şanına yakışır atsın kalbin, gözlerin değsin gördüğüne.


Ellerini değmesen de tutsun uzandığı bahar dallarını,
Kokladığın güller içine işlesin, için de gülsün..


Çek nefesini dünyanın havasıyla dolsun için, verdiğin son nefesin rahmetin olsun.


Ağzından çıkanlar esir almasın seni bu dünyada..sen sustuklarınla hapset günahlarını..


Zevk alemleri kandırmasın gözünü, aklını çelmesin dışı hoş içi boş seyyareler. 
Kalp gözünle gör, gerçeği o gösterir şüphesiz.

Tut düşenin elinden; korkma iyiliklerin eksilmez kullandıkça.

Herkesin kaçtığına yaklaş, yaklaştığından uzaklaş...
Kimsenin helalini haram, haramını helal yapma kafandan.


Yaşadıklarının sonuçlarına katlan ama ders de al..
Tekrar yaşama aynı dünya savaşlarını..


Bir kere yan aynı ateşte, bir kere yıkan aynı suyla..
Hatalarını bir defa yaşa; ilkinde sen hatalarını yaşarsın, ikincisinde hataların seni aşar.



Sev çok sev sevdiğini lâkin kendinden çok sevme; bir gün sevdiğini kaybedersen kendini de kaybedersin.

Düşün, düşünmeden konuşma; bir bakarsın konuşurken düşünmeye fırsat bulamamışsın.

Sözlerin seni alır götürür, gitmek istemediğin, dönülmez diyarlara..

Susmayı bil; susmak sözlerin diyetidir..Dilinle verdiğin zararı kalbinle ödersin.

Sözünü dinlemeyene başka söz söyleme; dinlemek saygıdan gelir. Saygılı olmayana sevgini tüketme. 

Arkandan konuşana yüzünü çevir; Gözlerini haketmemiştir.

Yalnız kendisini düşünene kendini anlatma; duvarlar işitmez.

Bahane arayana bahane bulma; zararına seni bahane eder.

Sağlığına dikkat et; bile bile kendine azap etme; aldığın nefes sayılıdır, hakkını ver.

Bütün alışkanlıklarına zarar ver; onlar sana zarar vermeden... 

Kendinden ödün verme; herşeyini kaybetsen de düşüncelerin seni terketmez.

Sana yardım edeni unutma ki; bunu haketmiş olasın.

Ailene sahip çık; gün gelir sırtını yasladığın dağlar devrilir, sadece ailen ayakta kalır dağ gibi. Dağlara sırtını dönme.

Nankör olma !Kördür nankör...yediği ekmeği görmez, tokken yerdeki somuna tekmeyi vurur da; aç kalınca kırıntılara muhtaç olur.

Kimseye böbürlenme..atlas gömleğin olsun, bir düğmesi eksikse giyemezsin. Hor görme "küçük, işe yaramaz" diyerek kimseyi..gün gelir bir düğmenin ilmiğine muhtaç olursun.

Doğayı sev; ağaç kesme, çiçeği dalında kokla, koparıp zamansız boynunu büktürme. Yerdeki otu bile hâkir görme. Bir amacı olmadan yerden bitmez hüda-i nabit...

Hayvanları koru; onlar sessiz şahitlerin olacak senin..
Eziyet etme sakın bir hayvana..Onun sadece adı hayvan ! Senin benim gibi ona da can vermiş, ruh vermiş yaradan. 

Güçlüyken merhamet edersen elden ayaktan düştüğünde merhamet görürsün. 

Velhasıl kelam; İnsan ol!

İnsan olduğun kadar yaşarsın bu âlemde. 

Kendi saygınlığını kendi yaratır insan..Önce insan ol.
Sonra doktor ol, mühendis ol, sanatçı ol, temizlikçi ol..
Lakin; ne olursan ol, kendin ol !

Kendini bilirsen haddini de bilirsin.
Kimseye köle olma, kölelik isteyene efendi olma...

İnandığın uğruna ölme, inandığın uğruna öldürme ..
İnandığın için yaşa, inandığın için yaşat.

Erkeksen kadınına, kadınsan erkeğine sahip çık.

Birlikte yürü gittiğin yolları..Zor da olsa kolay da, önünden çekme, arkadan itme, yanından yürü..

Beraber aş zorlukları, düzlüğe beraber düş..
Yarı yolda bırakma asla...Yarı yolda bırakan yarı yolda kalır, hiç değişmez kuraldır.

Ne aldat ne aldan, doğruyu söylemekten geçer yoldaşlık.

Gidersen arkana bakma, gittiyse önüne bak...

Olmuşla bitirme kendini; olacakla yenilen..

Çocuklara çocuk gibi davran; büyümelerine izin ver. 

Çocukluk bir defa gelir-geçer. Büyüyüce hiçkimse bir daha çocuk gibi davranmaz kimseye. 

Oku-okut korkma yazılardan, harflerden; okumaktan değil okuduğunu anlayamamaktan kork. 

Öğütleri oku, dinle, aklında tutmasan da yüreğinde tut. Gün gelir biri çalar yüreğinin kapısını; o zaman bu öğütleri tut.



MUM, IŞIĞINDA GİZLİDİR !













Cuma, Mayıs 08, 2015

Kalbe dolan o ilk bakış !


Ne çok fotoğraf var unutulması umut edilen.

Açılmayan çekmecelerde, kenarı yırtık karton kutularda, örümceklerin bile terkettiği ağlarla dolu tavanaralarında, şeffaf kapağı buğulanmış plastik şekerleme kutularında, üzerinde küçük kızla oğlan çocuğunun elele dolaştığı solmuş albüm aralarında...

Bir daha görmek istemediğimiz ya da görmeye cesaret edemediğimiz ne çok fotoğraf var..
Kağıda basılmış son fotoğraflarımız solmaya yüz tuttu. 
Tıpkı bir zamanlar yanımızda olanların yavaş yavaş silinip hayatımızdan çıktıkları gibi..

Gülerek neşe içinde objektife bakan o pırıltılı gözler, boyuna dolanmış o sıcak kollar, saymadan geçen yıllar içinde ne kadar azaldılar.. Hiçbiri yok neredeyse..
Kalan sağlar bile bizim değil artık..

İnsan kendinden en çok eski fotoğraflara bakarken korkar galiba..
O an, o deklanşöre basıldığı an'ı hatırlamak bile istemez bazen..Bazen istese de hatırlamaz.

Fotoğrafların arka yüzleri önü kadar kıymetlidir aslında..
Küçük bir not, bir tarih bir isim bir mekan adı, belki kısaltma bir kaç harf...
Arkada yazılanlar, önünde durup poz verenlerin hal tercemesidir en nihayetinde ve bir mihmandar gibi koluna takar götürür bizi, düşündürmek istediği yere.

Eskiden insanlar sevgililerinden ayrıldığında ya da biriyle arası açıksa o kişiyi makasla keser, kendini ayırırlardı kağıt üzerinde. 
Ne kadar hazin aslında..Birine doğru doğru bakıyorsun, bakışın, gözün, kalbin o an orada. Lâkin karşılığı yok...
Hoş şimdi fotoşop var; sadece fotoğrafa değil kalplere de yapılıyor sihirbazlık ! Resimdeki istenmeyen elemanın yerine bir başkasını montajlamak saniyeler sürüyor..Sözde aşkların hızına yetişemiyor fotoşop, Kopyala-yapıştır dijital ayrılıklar üzmüyor bile artık dijital aşıkları..

Oysa yanyana gelmek bile heyecanlandırır kalpten sevenleri. Yüzbin beğeni alsın diye sevilmez sevgili..Bir beğeni yeter tek bir beğeni birbirini beğenmek "yüzbin like'dan" evladır. Gösteriş yeri değildir kalp. Sirk alanı değildir yârin yüreği. İki cambaz bir ipte oynamaz zira !

Pekiyi ya görünmeseydi fotoğraflar ?

Hayatımızdan çıkanların fotoğraflardan çıkması ne kadar tuhaf olurdu. "Geleceğe Dönüş" filmini hatırlayın; insanlar nasıl siliniyorlardı geçmişten kağıdın üstünde? 
Geçmişten silinmek neyse de, gelecekten silmek birisini, ne kadar zor..Hayatımızdaki bir insanı geleceğimizden silince geçmişten de kaldırıyoruz galiba...Ne kadar gerçekçi bu ?
O "suçlu", o saklı fotoğraflara hep biraz hüzünle, biraz öfke ve biraz pişmanlıkla bakmanın sebebi de bu sanırım.
Aslında gönülden sildikten sonra fotoğraftan silinmiş çok mu?
Marifet aynı kalabilmek; ilk günkü gibi, o fotoğraftaki ilk bakış gibi, ilk sarılış gibi...
Bir de bakıp hayırla yâd ettiklerimiz gibi...Kaç insan kaldı böyle hayatımızda ? Yaş aldıkça yalnızlık azalacağına çoğalıyor galiba. Gerçek dostların sayısı ancak kemale erince belli oluyor.

Ya sevdalar?

Gözbebeklerinin korkusuzca birbirine bakabilmesidir aşk. 
Titreyen ellerin birbirini sakinleştirmesidir sevda. 
Kalp seslerini birbirine duyurabilmektir yıldızlı bir gecede. 
Sarılırken sıkı sıkı, nefesinin sevdiğinin saçının telini oynatıp ensesinden dolanmasıdır,
Aşk şakaya gelmez kutsal bir emanettir. 
Tanrı'dan ödünç aldığın kalbi, O'na geri verene kadar sarıp sarmalamaktır.

Bir kaç mektup bir kaç isim..

Fotoğraf, "kalbe dolan o ilk bakış"ı hiçbir zaman yakalayamaz. 
İlk görüşte aşk varsa şayet o kesinlikle film pelikülünün üstüne düşen bir bakış olamamıştır.
Fotoğrafın verdiği his o an yaşanan hislerden çok farklı olabilir.
Düşünsenize Leyla'nın Mecnun'a ilk baktığı ânı ! Mecnun'un içine düşen o alevli ok hangi fotoğraf karesine sığardı ?
Leyla ile Mecnun'un evlilik cüzdanlarındaki vesikalık fotoğrafları nasıl olurdu pekiyi ? !

Bir sabah gözlerinizi açmışsınız dışarısı kar-boran olsa O "sevda ile ilk uyanış"ı yaşıyorsanız içiniz bahar bahçedir..Gel şimdi çek hadi bunun fotoğrafını !

Sevda sözleri kalpte her zaman tesir bırakmaz. 
Hele bu zamanlarda...
Artık sözlerden ziyade, değer verilen çok başka şeyler var !
Ne mektup kaldı ne kağıda basılan fotoğraflar.
Ekran üstünde bir sayısal hayal perdesi artık hepsi..
Elektrik alamayanların memleketinde aşklar da yaşanmaz elbet !

Kimbilir belki gün gelecek, sevda bile kalmayacak,
İsim yazılan o ağaçlar bir bir sökülecek..
Mevsimler gelip geçecek...
Leyla Mecnun'u hiç görmeyecek..

Sadece sarkılar söylenecek kulaktan kulağa..
Ve bunu hiçbir kuvvet silemeyecek....




Makam: Nihavend
Solist:   Elif Güreşçi
Güfte:   Mehmet Gökkaya
Beste:   Erol Sayan














Çarşamba, Mayıs 06, 2015

Hisar-Bûselik


Hisar ! Buse ?

Yok hayır bizim boğazdaki hisarlardan bahsetmiyorum şimdi..
O hisarlar ki; şimdi erguvan renkteler..
Her yerden çıkar,coşar, tüter buram buram burçlarından, kimi Rumeli'den kimi Anadolu'dan..İmparatorluğun gelin telleri.

Hisar Buselik makamı derdimiz..

Hisar ayrı makam, Buselik ayrı..
Bir araya geldiklerinden mürekkep bir makam..
Eh ! Hisar ile Buse birleştiyse, fetholunmuştur artık en saklı gönül kaleleri.

Zekai Dede diye bir amca var..büyük adam ha ! 

Amca dediğime bakmayın sakın !
O birleştirmiş işte bu iki makamı..öyle derler..

"Makam" ne güzel kelime.. 

Yerleşir insanın önce diline sonra gönlüne.
En yüce makamdır sevgilinin yüreği. 
O sevgili ki; bazen vuslatı ile yakar yüreği bazen bir bakış ile alır aklını..

Neredeyse 300 yıldır bu makam dillerde..

Lale devrinin bahçelerinden, o zevk-ü sefa alemlerinden, ince yürekler, narin sedalardan günümüze akıp gelmiş; kalıcılıktan mı bahsetti biri?

Kimler gelmiş kimler geçmiş dünyadan..

Şimdi isimleri anılmayan kimlerin dudaklarından dökülmüş;
"Gönlüm heves-i zülf-i siyahkare düşürdüm"
yani der ki muhterem ; gönlümü hevesle saçlarının siyahına düşürdüm ey yâr...

Böyle bir şey işte.. Meraklısı olan, dinlemek isteyen salim bir kafa, sakin bir yürek ile dinlesin bu eseri..

Gönlümüz çoğu zaman aşılmaz hisarlarla çevrili.. 
Neden böyle? Neden bu kadar kapatmışız kapıları?
Belki o Truva atları sebeptir kimbilir?
Sayıp, güvenip içeri buyur ettiklerimizin açtıkları yaralar..
Eğer açılmışsa içinde o yara, sancısı aynıdır.
Sayısı önemli mi? Biri de bir, bini de..

İnsan talip olduysa bir şeye, sonuna kadar olmalı..
Göçmen kuşlar yarı yoldan dönmez, vazgeçip menzillerinden..
Talipsen eğer talebesin..
Öğreneceksin; neşeyi de kederi de şerbet gibi içeceksin.
Gönlünün istikametinde aklınla yürüyeceksin. "Bir varmış-bir yokmuş" olursun yoksa, masal olursun...

Düşünmek talip olmaktır..
Önce içine düşer bir bakış, bir duruş bir eda..
Sonra büyütürsün onu; ya o seni yakar ya sen onu..

Pişmeden olamaz...
Zaman gerek en büyük lezzetlere.. Sabır ister, emek ister, yürek ister. 
Talip olmak böyledir hep ister..
En sonunda alacağın yanında şu istenenler nedir ki?

Sahip oldukların ya da sahibi olduğunu sandıkların, gün gelir elinden uçar gider..
Sen kalırsın sadece, yüreğindekilerle başbaşa..
Yüreğindeki yanındaysa ne âlâ..
Talip olmak paylaşmaktır..
Ömrünü saklayamazsın kendine, eğer sahici talipsen..
Nasıl ki paylaşırsın suyunu aşını, kalbindekini paylaşmazsan öğrenemezsin.

Sevgiden yoğrulmuştur hayat, sevgiden yorulmamıştır..
Herşey aslına döner, sevgi de gerçek değerini bulunca bir gün elbet kendini bulur. 
İnancını kaybettiğin anda, bir tebessüme tutulur ve ona öyle sıkı tutunursun ki; Gelmiş geçmiş bütün hüzünlerini siler, atar bir dudağın kıvrımı, bir kirpiği ok...

Hisarların, sağlam kalelerin ardına sakladığın ürkek kalbin, bir daha kırılmaya dayanamayacak kadar parçalara bölünmüş o camdan yüreğin, tek bakışla erir...

Bütün kırık parçalar bir araya gelir, tekrar bütünleşirsin kristal parlaklığında..

Ve bir Buse..Hisarların arkasında...

Erguvan kokulu baharda..
Ulaşır sana ulaşılmaz rüzgarlarla..
Geçirir parmaklarını saçlarının arasına..
Bir boğaz vapurunda..
Hisar-Buselik bir şarkı çalmakta..

Dök zülfünü meydana gel.....











Salı, Mayıs 05, 2015

Dil Kursu

Bak saat hala çalışıyor..

Güneş de var üstelik..
Aydınlanmış hava beyaz güvercinlerle..aşağıki komşudan radyo sesi de var havada..
Galetacı düşmüş yola çoktan 84 yaşında, terzi dikiyor  yakası açılmadık umutlarını, günlük sütleri gelmiş bakkalın diziyor gün gün dolaba..
Oltasız balıkçı yine minekopa kalmış kırmızı, yuvarlak, ıslak tezgahında, "ilk çıkan büyük çöpü alır" demiş kağıt toplayıcı, kedilerle yarışta..
Berber ağarttığı saçlarıyla gazetesine dalmış..fırınlanmış ekmek kokusu var üç sokak ötede, akça una bulanmış adamlar çuval çuval taşıyorlar ekmeklerini..sahibini gezdiren sarı köpek, ona bakıp umursamaz gerinen sarı kedi...servis bekleyen uykulu şişko çocuk, otobüs peşinde bir kaç acele adam, hepsi pürtelaş.. Hepsi her sabah burada..
Ben onlardan değilim... 
Seyrediyorum sadece; tâ onlardan biri olduğum güne kadar. Sonra aynıyla vâki aralarında kayboluyorum. 
Yutuyor beni onlar gibi hayat..

Servise git ya AKM ya Haldun Taner önünden.
Ne kadar sanatseveriz! 
-yok abi sen beni yoldan al...
Uykusuz set sabahı, madeni poğaça, metalik çay, kağıdi bardak...
Maç mavrası, set gıybeti, nortfeys nerede ucuz? niv balans ayakkabı Kızılaydan mı?
İlk nerden başlıyoruz abi? gece mi gündüz mü? 
Elinde program var baksana oğlum ! 
Gece var mı bugün? Kaç sayfa?
Canım evladım her gece "gece" var...
Makyaj sırası ne? ayy bıktım şu kızdan yaaa, bir gün dalıcam bak saçına,aa ne sinir ya ! mecbur muyum abi ben? uyuz ya..saydırmaları,
-abi ne olacak bu Beşiktaşın hali?
"Kaç kere söyledim şu kostüm kamyonuna benden başka kimse girmesin" cırtlak sesi,
Yetişir miyiz zamanında öbür mekana? bak saat 7'ye kadar ha iznimiz ! Ben karışmam ! prodüksiyon baskısı !
Hacı bu film biter mi 6 ayda ?
Hani sen arabayla gelecektin bugün?
Ebenin ayakkabısı ne renk?
Hiç bitmeyen alışılmış sabah muhabbetleri...
Hayat akıyor böyle..
Oysa ben....

Yeni bir dil öğreniyorum...
Vicdan ve merhametten mürekkep,
İyilik ve güzellik sözcükleriyle süslenmiş,
Hamurunda sevgi ve aşk olan bir lisan..
Bir dil değil bir gülüş,
Sözlüğünde hisler ve incelikler dolu..




Yeni bir lisan öğreniyorum sadece tek kişinin konuşabildiği..
Onun isminde, onun dilinde..
Beceremesem de en azından deniyorum.
Dışı parlak kağıda gülüşle çevrili, içi hüzün kaplı nefis karamela !
Sorun yok... hepimiz dokununca kapanan "küstüm otu" gibiyiz.
Dokunsan ağlayacak ruhlarımız var lâkin; göz dokununca gülüyoruz..

Hayat akıyor..
Hergün bir gün daha yalnızlık hanesine yazılıyor.
Saat durmuyor bak..!
Daha da zahmetli bir hal alıyor alışılan yalnızlık..
Yıldızları farketmek için birisinin işaretini bekliyoruz daima..
Halbuki; onlar hep orada..Kaldır kafanı bak...Gökyüzü sen kaynıyor..


Bir ateş yanar bazen hiç ummadığın bir anda..
Olimpos'un en tepesinde, -o alev çok uzak, bana ulaşmaz, beni yakmaz.. derken
Promete çalar getirir atar ayaklarının dibine sıcak korları bir anda,

Sen o ateşe harman olursun işte böyle apansız.
Dur bak şimdi saatler beni sen geçiyor..
Ruhumun zilleri seni çalıyor..
Kalk. uyan yetiş, bak güneş doğuyor..
Sensiz geçen her an heder oluyor.

Sıradan bir gün işte..
Kısa, aceleci sabahlar, bitmeyen uzun geceler..
Uzun geceler dudaklarda hep o heceler..
İçimde çalan şu müziği kapatın...

Bana onun gözleri yeter...

Bak saat hala çalışıyor...

Pazartesi, Mayıs 04, 2015

Gecenin şarkısı...


Yaşanır sadece bazı anlar..
An'latılmaz..
Gözünü kırpmadan aldığın nefes sayısı sayılmaz.
Görmek yürektendir, 
Göz sadece aracı,
Zaman dursun istersin, zaman her şeyin ilacı..

Tutup bırakmamak gözlerini 
ve bir o kadar bakamamak..
Kaybolmak hayal denizinde 
Kaybolup da kendini bulmak.

An'lardan oluşur zaman..
O an'lar ancak bizi anlar,
Sevgi diye bir şarkı çalar 
Meşk ile içindeki sazlar..

Serp içine bahar tomurcuklarını
açsın pembe erguvan sarı
Konsun dalına gülün konsun 
Gönlün o en narin bülbülü..

Sensiz geçen günler bilmem neymiş 
Meğer hicran sensiz geçen günlerdeymiş
Sevmek dudaktan dökülen bir söz değil,
Leylak kadehlerden akan bir meymiş.



Cuma, Mayıs 01, 2015

Calliope

Yazdığım ne varsa sen , sildiğim ne varsa ben..


Daha çoktur yırtıp attıklarım okuduklarından..

İçimdeki sansür kurulları, duygu katillerim, elimin prangaları, kalbimi suskun bırakan yeşil silgiler...
"Zamanı değil şimdi" diyen ilham perileri,
O yoldan çıkmış Musalar...Satirler akıl veriyorlar bana ilahi sesleriyle..Ne kadar güzelsin Calliope... 
Varlığın yeter...

Sırası değil şimdi övgünün..
Bütün bu kötülük bahçelerinde açan tek çiçeksin...
Korumak gerek seni; yakan güneşten, kavuran borandan, kurttan kuştan, yıkıp geçen kasırgalardan..
Korumalı saflığı, temizliği adanmışlığı, bir kardelenin başına daha çıkar çıkmaz balyozuyla vurmak isteyen hain kar derebeylerinden..
Birileri olmalı iyiliği savunan ...
Kötüler de iyiler kadar fazla..Üstelik iyi kılığında..
Tanıyamazsın çoğu zaman maskelerinden, rezil bakışlarını çok iyi saklar hançer gözlüler...
En zayıf anında sırtında bitiverir kıvrık ucu o zehirli bıçağın..
Macbeth sen demir leydi, demir leblebi sen bile kandın olan bitene...
Kaç Brütüs kontenjanımız var sırtımızda ?
Kaç kere daha yıkılacağız son darbeyi vuranı görüp?
Hiç mi bizden yana olmaz dünya?
Dünya öküzün boynuzunda...
Gemiler keşfe çıkmış ruhumuzda hani altın? hani para?
Yıkıp geçecek saf dünyasını Azteklerin bir ispanyol tüfeği..
Dünya o günden beri saflığın dünyası değil..
Amerika artık adı bütün sermayelerin...

Görmez gözlerim başkasını, kulaklarım duymaz, sen bunları duysan inanmazsın bilirim ! Bir kalp nasıl bilmeden sever bilirim..
Kesişmeyen yollarımız var kesişen hayatımızda..
Eller o eller 
Gözler o gözler
Kalpler o kalpler..

Birbirinden habersiz akan gözyaşlarımız var...
Yastıkları ruhumuzun gece sırılsıklam,
Kimsenin bilmediği yaralarımız var..
Saklarsın bazen hepsini, karanlığa saklarsın
El ayak çekilir, yalnız kalırsın..
Tam sırasıdır oysa...ağlayamazsın..
En olmadık yerde çalar kapını hüzün..
Bazen bir şarkı, bazen bir kelime,
Bazen bir isim bazen bir ..hiç....
Yeter artar camlardan süzülen gözyaşlarına,
İp gibi dümdüz...biraz kargacık burgacık..
Ama yerçekimine doğru...
Yani tam kalbine..
Hiçbiri gelip kurtarmaz ağlatanların..
Bilirsin aksine gülerler, çınlatır kulaklarını sesleri, o lanetli, o uğursuz kahkaların...

Yeni bir dünya mümkün;
Umutsuz danteller gibi masa üstünde durmak olmaz...
Kırılası çeyiz tabakları gibi annelerin, dolabın bir köşesinde umut porselenleri..
Sırça köşklerinde, beyaz düşlerinde hep telli duvaklı gelin hayalleri kurarlar,
Bir prens, bir prenses illâ ki beyaz atlı hayallerin mümessili.
Ve asla gelmeyecek Rumuz Goncagül mektupları..

Oysa hayat zor değil bu kadar..
Gülüp geçeceksin bütün Romeolara..
Ya sen Ophelia?
Ya sen karışıp gittin akarsulara...
Sırası mıydı be ?
Hayat denen bu kahpe dünyada sahnelenen
milyar kaçıncı bu oyunlar..

Söylenmedik söz mü kalmış?
Yazılmadık harf mi ?
Çekilmedik dert mi?
Aşk mı kalmış bu dünyada?
Benim sana duyduğumdan başka?

Dön bak şimdi ardına..
Dere tepe dümdüz gitmişim de..
Bir arpa boyu yol almamışım..
Dön de gül bana...

Bitsin her masalın sonu mutlu..
Ve her masalın sonu hakikat olsun...

İçimdeki istimbot çalışıyor duman duman..
Mecnun çöllerde gemiyle gezer...
Bencileyin...

Ardıma bakar hep seni görürüm....
Ufkumda ise zaten yalnız sen...

Uzattım boş hayallerimi doldur Gülistan....