Cuma, Haziran 26, 2015

Hisler Bütünü


Fesleğen kokusu parmaklarımda..
Buharlaşmadan önce son bir kez daha koklayayım..
Kalıcı olmaz hiçbir güzellik..hiçbir kötülük..tıpkı; "hiçbir herşeyin" kalıcı olmadığı gibi...

Yola çıktıysan ve menzilini bilemiyorsan, vardığın son yerdir, orasıdır, menzilin..
Bir âmak-ı hayal içinde sürüklenip duruyorsan...karaya vurduğun yerdir işte, o son varacağın yer !

Yok.. ben seni görmedim, hiç bilmem sesinin titremesini de..
Uykuya varmadan önce ne yana düşer başın ?
Yastığın kalın mıdır? 
Ne taraftan başlarsın saçını taramaya ?
Elmayı bütün mü soyarsın? yoksa dilimler misin?
Kaleminin arkasını ısırır mısın sıkılınca?
Dondurmanın "dondurması" bitince atar mısın? yoksa külahını sonuna kadar yer misin?

Hayatın Bütünü...
Bütün bunlar mı?

Hiçbilinmeyenli denklem yazmışım deftere...Bomboş ...
Ne sayılar ne x'ler ne y'ler....
Hiçbiri yoklar...

Önemli mi?
Sırası mı şimdi bunları sormanın ?

Sen varsan bunların hepsinin bir değeri olur..
O fırçanın, o bardağın, o kahvenin dumanının...

Güneş enerjisiyle çalışan araba...
Hidrojen gücüyle uçan uydu..
Rüzgar gücüyle çalışan ütü.. 
Düşünce gücüyle çalışan insan yanında hepsi bakkalda çırak..

Düşünerek var ettiğin bir evren var etrafında..
Kapat gözlerini ...yok sanki değil mi?
Aç şimdi gözünü..görme..farketme, hissetme..bak nasıl yok olmuş gibi gene var sandıkların !

Sandıkların içindeki kitaplar gibi..
Varlar mı? Okumazsan yani...
Elin değse de üzerlerinde..varlar mı?

Görmek varolmanın ilk şartı değil..
Düşünmezsen gördüğünü, gördüğün gerçek değil..
Düşünmediğini göremezsin..
Gördüğünü düşünmezsen, o gördüğün de zaten yok hükmünde...

Sarı mı bu çiçek sor?
Ne sorarsan sor...
Cevabı biliyorsa rengi farketmez...
Bil ki; cevap verir sana aslında o bitki...
Sor ... Duymuyorsan cevabı sen de yoksun demekki...

Seni var edeni bilmezsen, göremezsin....

Bütün bunlar ne?
Hayat !
Bir hisler bütünü..

Sen..
Bütünün parçası...
Bir parçası eksik ise bütün olmaz işte..

"Ben" dedikçe battı bütün güneşlerimiz ufukta..

Yazısız bir roman gibi hissetmediklerin..
Kapağı süslü, içi boş...
Bütün kahramanlar kağıdın içine saklanmış bağırıyor, küfrediyor, ateş ediyor sana..
Saklanma...
Gerçek değil yaşadıkların...Hissetmedikçe.
Varolmadıkça...!
Düşünmediğin anda yoklar...

Hayatın anlamı...
Şu gördüklerin değil..
Hislerin bütünüdür..

Düşündüklerin de gerçek değil belki ama ..
Sana ait...
O halde...

Varolun...

Yokluk yok zira....
Sıfır da yok..
Hiç sıfır gördün mü defterden başka bir yerde...?

1+1' le başlar hayat...

Sor şimdi kendine?
Hislerin bütünü ne ?

























Salı, Haziran 23, 2015

Yalın-ız


Bazen o kadar yalnız kalıyorum ki; içimdeki karanlık bütün evreni yutacak kadar büyüyor, güneş varmış gibi yapıyorum ve gözlerimi yumuyorum.


Hayır yalnız değilim kimsesiz şarkılar kadar, o eprik unutulmuş nota defterlerindeki...

Pekiyi beni kim dinleyecek ? bak bu gece sahildeki midye kabukları bile kaçmışlar...
Çay bardağı desen tam ağız yerinden çatlak...
Rakı şişesiyle zaten ayrıyız, başka dünyaların insanlarıyız..
Sokak köpekleri aç..Onlar da anlamaz beni..
Kediler hep uykusuz, kuşlar hep uçuk, karıncalar hep telaşlı, balıklar hep dipte, yıldızlar hep uzak, ay hep karanlık, güneş hep yakıcı, ozan hep dertli, şarkılar hep başkasına, 
Beşiktaş hep kendi derdinde...

Kim dinleyecek beni pekiyi?

Küçükken sesimi banda kaydeder, sonra dinleyip cevap verirdim, cevabı da kaydederdim.. böyle böyle karşılıklı konuşmaları uzun süre sürdürdüm tâ ki; Ayıyla kulübedeki avcının konuşmasını yanlışlıkla teybin içinde unutup herkesin dinlediği o meşum güne kadar..Sonrası mâlum..O da bitti...Kaset bitti, teyp bitti, hepsi gitti..
Pekiyi kim dinleyecek beni ?
Metal renkli şu gök mü? Sormadan ıslatan yağmur mu? pili bitmiş radyo mu? Kim?

Pekiyi ama a cahil-i bend....
Neden kim neden dinlesin seni?
Ne anlatacaksın?
Yaşadıklarını mı? Yaşamadıklarını mı? Umutlarını mı? Tenekeden aşklarını mı ? Ne anlatacaksın sen? 
Kim neden dinleyecek seni?

Herkes anlatma peşindeyken, dinlemek giderek lüks oluyor, basın vergiyi...
Açık ambalajında yavaş yavaş bayatlayan bisküvi gibi, sen de umutla hep yenmeyi bekleyeceksin böyle..
Hep birileri görsün, farketsin, tutsun ellerinden kaldırsın oturduğun yerden isteyeceksin..
İnsansın..Ama bunların hiçbiri sen yapmazsın !

Büyük beklentiler hep sana değil mi? Herkes kendi küçük akvaryumunda avlansın...Büyük balıklar hep bana kalsın ! Yer yer doymazsın...

Geceyi seviyorsan en uzun gece, gündüzden hoşnutsan en uzun gün senin olsun...
Herşeyin en iyisine layık bir tek kişi var çünkü değil mi? 
"Biz"...

Sessiz filmlerin anlamlı sonları olur..
Konuşmaya gerek duymayacak kadar net yaşanır herşey...
O kadar da net biter..
Bu filmlerin bile bir sesi vardır ve o sesi dinleyenleri...
Peki beni kim dinleyecek?

Çok matah şeyler anlatmasam da..içimde büyüyen bu laf kalabalığını kime boca edeceğim harf harf ?

Ya bu aşkı?
Ya bunu kime anlatacağım ?
Sahibinden satılık, el değemeden göz değemeden kullanılmış sıfır kilometre bu aşkı?
Ortaya bıraktım, hükümsüzdür...

Peki şimdi beni kim dinleyecek ?




Pazar, Haziran 21, 2015

Beyâtî yakarış...

Hiçlik makamından Beyâtî makamına arz;

Orada olduğunu bilmek nefes almanın sebebi...
Gözlerine bakamasam da şimdi biliyorum, geçici dünyanın geçici bir zamanı kadar sürecek bu.
Orada olduğunu biliyorum çünkü..
Ben orada değilken gülümsediğini, gülümserken gözlerinin kısılıp dudağının kenarında oluşan o meknî çizgiyi biliyorum. Düşünceli halini ve o haldeyken içindekilerin masum yüzüne yansıdığını da görüyorum. 

Ellerim şimdi boş bu fâni dünyada, bunun da geçici olduğunu biliyorum; bulana kadar ellerini...
Sokaklarda kimseyi koşup sarılırken görmüyorum artık...
Çocukları bile..! Ayıp mı? günah mı? ne zıkkımsa ondan dolayı, birbirine dokunmaya korkan insan milyonları arasında, bir ben sana koşup sarılmayı istiyorum. Yok o filmlerdeki gibi uzun uzun koşmadan, hemen, gecikmeden, çabuk ve hızlıca..İçimdeki kalbin atışını duy, yaz güneşi gibi yanan ruhumu hisset...Sen gözlerimdeki herşey olan sen..Kollarımda erime dikkat et..

Şimdi yoksun; ama bunun geçici olduğunu biliyorum. 
Bu geçici dünya gibi, üzerimizdeki göçmen kuşlar gibi..Hepsi geçecek biliyorum..
Bana gelmesen bile hiçbir zaman, içim hep sana gelecek. Üzerinden bulutların geçtiğini farketmediğin gibi bunu da farketmeyeceksin belki..Yürürken gölgeni farketmediğin gibi, içimdeki seni de farketmeyeceksin. Oysa bu gelip geçici dünyada, sen kalacaksın içimde bir tek..

Elimde kalem diye seni tutuyorum. Sesini kullanıyorum yazarken, kendi sesim gibi..
Yüzün benim yüzüm aynada, seni görüyorum...
Kıskanıyorum ellerinin değdiği o kapı kollarını..
Baktığın pencerenin çatlak camını da..Yürürken ses çıkaran parkelerin gıcırtısını da..
Yaktığın lambanın kırmızı ışığını da...
Hepsi sana ulaşıyor, bir ben ulaşamıyorum. Biliyorum şimdi yoksun yanımda ama...
Bu da bu dünya kadar gelip geçici...

Çok sevdiğim yerlere götürüyorum seni...Sevmeyeceğin yerler varsa da aralarında, susup söylemezsin sen biliyorum..O yüzden seninle gitmiyorum, sadece ben götürüyorum seni.. Tahta masalı, kırık sandalyeli bu balıkçı kahvesi mesela...
Önünde yosunlu tekne, suya batıp çıktıkça çıkardığı sesler...Küfürlü tavla partileri, ayarı bozuk televizyondan gelen ayarı bozuk adamların öfkeli haykırışları..Küçük tozlu pencereler, duvardan sarkan rengi uçmuş balık ağları,yerde unutulmuş geçmez siftah paraları, Beykozsporun sarı çerçevede solmuş fotoğrafı...Sevemeyeceğin şeyler arasına seni oturtuyorum karşıma...
Hiç değilse çay güzel kokuyor değil mi ama?

Yanımda değilsin tıpkı herkes gibi..
Ama bu da geçici biliyorum, bu gelip geçici-delip geçici dünyada...
Uzatsam hiç tutmayacağın ellerim olacak belki biliyorum ama bu da geçici...Tıpkı rüyalarımda tutup bırakmadığın gibi...

Bütün yollar boş bugün..Şehir başka yerlere akmış gitmiş...Minareler yerinde, ezan sesleri, vapurlar, serseri martılar,  bıkık kediler, bitkin köpekler.. bir onlar yerli yerinde...Bir de sen..Yoksun...Lâkin yerli yerindesin...İçimde..

Düşünmeden olmuyor bu işler; kalbe düşen düşünceler yere düşen kağıt parçaları gibidir...Hiç olmadık anda çıkar karşısına insanın...Fallı çiklet kağıtları gibi....Varolmanın dayanılmaz kağıtlığı gibi..Ya basar geçersin ya alır okursun.. İkisinde de kaderin değişmez, ancak umutlanırsın.

Eski şarkı diye bir şey yoktur !
Şarkılar eskimez kullandıkça..Sadece onu dinleyenler eskir...İnsan eskidikçe yıpranır...yaralar kapanır, başkaları açılır...
Bir sihirli gülümseme alır götürür hepsini...Siler atar bütün yaşanmışlıkları...Sisli bir cam ardından baktığımız dünya, birden yeşerir kristal bir aydınlık, bir buse, bir gamze, bir perçem saç haline bürünür...Ah sıcak bir nefes hissetmeyeli çok olmuş...!

Şimdi yoksun biliyorum...
Bu da bu aldatıcı bu ışıklar saçan yalan dünya kadar geçici...
Eninde sonunda herkes evine döner...
Çıkarır üzerinde olması gerekenleri, esasına döner...
Bir duvar, bir sallanan sandalye, bir eski radyo, bir çift yürek, tek bir sıcaklığın etrafında buluşur...
Herşey aslına rücû eder..
Gerçek sevgiye..
Ve bu gelip geçici dünya da gerçek olan sadece şudur;
Sevgili Bilinmezlik.....





Solist Elif Güreşçi
Beste Erol Sayan
Güfte Necla Gürer
Beyâti makamı