Çarşamba, Aralık 16, 2015

Meçhule Şükran !

"Esmer sözler döküldü elâ gözlerinden,
Şükran..
Derin bir iz.. 
Açılan bir yara kadar..
Sessiz şarkılar zamanında, gözlerine bakarak geçtiğim Boğaz..
Düşündürdü bana duyduklarım, yitip gitmiş topraklarda atalarım,
Ne bedel biçildi onlara, ne kefen, sadece bir türkü kaldı garip Kerkük'ten."

Meçhule....

Silah çatıp türkü söyler askerler,
Türkü kadar yakmaz yaralar.
Kerkük'ten, Kırım'dan, Yemen'den, Şam'dan
Bin nâle yükselir, "nerede vatan" ?

Kumlara gömük yanık elleri, 
Cüzdanını çalmış aç bir bedevi,
Yırtık cepkenine uzanmış eli,
Sımsıkı avucunda saçının teli,
Kızının başını okşarmış gibi,
Kumlara karışmış artık nefesi,

Şahadet etmeden vurulmuş belli,
Rüzgar olmuş geçmiş hevesi,
Görmeden yüzünü yeni bebesi,
İsimsiz şehid olmuş garip dedesi..

Çemen olmuş açmış, yemen çölünde,
Adını bilen yok, kayıp kabrinde,
Son öğünü somun ekmek çekirge,
Âh gâfil eline düşmesin Mekke !

Cepkeninde kum, kalbinde iman,
Anmaz artık seni o aziz vatan.
Meçhul ismini sayıklar kalpler,
Seni andıkça ağlar peygamber.




Salı, Aralık 01, 2015

Gün-Aydı



Günaydı gene,

Bulutların arasında olsa da güneş,
Hiç görünmese de, göstermese de çocuk resimlerindeki sarı oklarını,
Hep gülen yüzüyle ısıtır içini..
Pamuk bulutların arkasında, m harfinden mamul küçük martılar,
Arkada ucu sivri yüce dağlar, ön tarafta akan derenin yanında üçgen çatılı ev, kare pencerelerde yanlara doğru çekilmiş perdeler. Mutlaka tüten bir baca, kapının önünden arkadaki kaf dağına kadar giden uçsuz bir yol..bir kaç tane ölçüsüz çam ağacı, evin önünde koca kulaklı babasının ve sarışın olmasa da sarı saçlı bir annenin elinden tutmuş iki kulak saçlı, gülen yüzlü bir kız çocuğu.. İşte çocukların hayalindeki mutluluğun resmi.

Bu tarifte küçük değişiklikler olsa da, çocukların çizdiği resimlerde güneş mutlaka gülümser aşağıya.

Gün ağarınca, yoğun kar yağışı altında bile, düşündükçe içimizi ısıtan o gülen yüzlü güneşi, gülesin gelir. Düşünesin gelir sabah bir odun sobasının isli kokusunu, odanın içine sinmiş yosun kaplı kütüklerin yarı rutubetli rayihasını. Bir kedi uzanır yandaki mermere gözlerini açmaya üşenen, çaydanlık yavaş yavaş tüter, sobanın sesi evin sesi olur bir anda. Gözlerini açarsın sonra dünyaya, soğuk bir kalorifer peteğine yapışır çıplak dizine, yakar metalin soğuğu böyle.

Gün batmış ne gam? Güneş görünmeyen bir yerlerde şimdi. Kimbilir belki ağızında bir türkü. Elleri, ya elleri nerede? Soğuk mudur? Üşür mü? Yoksa ısıtır mı bir başka el? yakar mı yoksa ? Ne duyuyor şimdi? Biri bir şey mi dedi? Aynası nasıl? Işık nereden vuruyor yüzüne? Dertlerinince nasıl çekiyor içini? Uykusu gelince nasıl kapanıyor gözleri yavaş yavaş mı? yoksa direnir mi uykuya son ana dek?

Hayat bir bardak çayın içine sığar mı?
Anlatılacak o kadar çok yaşanmışlık var mı?
Doğduğundan bu ana kadar olanlar ne kadar önemli? Yarın varken...
Şu an önemli...
Yarın da öyle olacak.. O halde yarın da önemli.
Kararlar şu an alınır, yarın yaşanır.. Ya da yaşanmaz..

Şimdinin hasadıdır yarın.

Gün-aydı..
Ferah sabahlara büründü gökyüzü.
Şimdi sev, elindeki nimetleri farket.
İnan hepsi geçecek, hep geçmedi mi?
Bütün yaşadıkların geçmedi mi?
Bütün o kötülükler, bütün o kahkahalar nerede?
Hayat geçecek..
Hiçbiri sende kalmadı..
Sahibin olduğun tek bir an var..

O da şu an...
Yarın da öyle olacak.

Gün-aydı.





"Unutur Sanma Sakın Bir Defa Seven Gönül"

Bekir Ünlüataer söylemiş;

GÜFTE: CELAL ÇETİN 
BESTE: BİLGE ÖZGEN
USUL: SEMÂÎ
MAKAM: HÜZZAM