Pazartesi, Temmuz 03, 2017

Bir belirsizlik kuramı olarak sinema.

Sinema tek başına yapılan bir sanat değil... 
Bir yerden destek bulup (ya da bulmayıp) ele kağıdı, kalemi, paleti, fırçayı spatulayı, enstrumanı, kamerayı alıp üretilebilecek sanat değil. Kolektif bir çalışma gerektiriyor sinema. Gönüllülük, imece usulü ile çalışmak da ortaya bir sanat eseri koymak için gerekli motivasyonu sağlayamıyor. Sanatçının üretimi için, bir takım zincirleri oluşturması ya da ayağına dolanan bu zincirlerinden kurtulması şart. 

 Sinema bu haliyle belki de bütün sanat dalları arasında en az ciddiye alınan en ciddi sanat. Yönetmen bir sanatçı olmasa da, oyuncuların sanatçı olması ya da bunun tersi yönetmenin tamamen tek başına bir sanat mücadelesine girmesi de sinemada olasıdır. Belki de sinemanın en büyük sihiri budur; Belirsizlik. Onu var eden ekip içinde bulunan teknik elemanlar dahi zaman zaman bu belirsizlik içinde söz sahibi olabilirler, buna ekip ruhu diyoruz. Ekibin zanaatkârlarının sanat eseri ortaya çıkarmak için ortaya koydukları emek-mücadele, sanatçının en büyük desteği ve belki de ilham kaynağıdır.



 Her filmin bir sanat eseri olması beklenemez elbet. Ancak şurası bir gerçek ki; o filmin içindeki sanatçılar (bunlar içinde yönetmen, senarist, müzisyen, oyuncu ve hatta kurgucu sayılabilir) filmin içine kendi sanatlarından küçük molekülleri yerleştirirler. Bunlar bazen bütünlük içinde fark edilmese de, filmin bir sahnesinde hatta bir karesinde de olsa, kendilerine yer bulabilirler. İsterseniz biz buna küçük bir Tanrı dokunuşu diyelim. Kötü dediğimiz filmlerin içinde bile bu küçük dokunuşları hissedebiliriz. O halde sinema, başı sonu belli teknik bir metin olan senaryoyu esas alıp takip etse de, neticesi asla tahmin edilemeyecek bir eser ortaya çıkaracaktır. Aynı senaryoyu dünyadaki bütün yönetmenler kendi bakış açılarıyla yorumlayacak, bütün oyuncular o rolü farklı biçimlerde oynayacak, bütün görüntü yönetmenleri farklı gözle tespit edecek, müzisyenler farklı müzikler besteleyecek, kurgucu ise farklı kurgu ritmiyle montaj yapacaktır. O halde sinemanın onu sanat haline getiren kural ya da kuralsızlıkları, evrensel dile sahip ana yolları olsa da; insan denen belirsiz varlık elinde her seferinde farklı can bulacak bir organizma misali, nefes alıp veren bir sanat dalı olarak kalacaktır. Çünkü insanın varolma güdüsü ve kaygısı insan ruhu denilen bu temel belirsizlikten beslenir. 

 Sinema tek kişilik bir gösteri olmadı hiçbir zaman. Buna rağmen film bitip salondan çıkan her seyirci bir saniyeliğine de olsa yalnızdır. Sinema bu yalnızlık varoldukça insanı büyülemeye devam edecektir.