Perşembe, Nisan 14, 2016

RÜYAKÂR



Bir rüya denizinde aks-i seda, gölgeler uzamış sulara, sular çağlamış göklere ulaşmış nağmeler. 
Bir rüya içinde sen ve gölgemin gölgene bile değemediği bir ben ! 
Gözlerin gözlerimde rüya hânesinde.. Lâkin öylesine mütereddit, gözüm değmesin üzerine, eskitmesin narin yüzünü, rüya bile olsa. 
Ezberlenmiş kelimeler örtmesin üzerini, saklı sevdanın. Oysa ne çok isterdim uyuduğunda, başucunda belirip, hiç duyamayacağın sözleri söylemeyi. 
Bilmesen de, nazik adımlarının bastığı basamakları ezberlediğimi, hiç duymasan da kulağına sesimle fısıldanmış cümleleri, rüya içinde rüyadır bunun hayali.

Yırtıldı akşamın solgun perdesi yarına kaçtı şems, mor dantellere bürüyüp boğazı, zihnimde hoş sedân, ve sükûnlu bakışlarınla. 
Bilemezmiş insan sevdiğinin gözlerinin rengini meğer. Bakamazmış zira içine hicâbından, öyle fütursuz öyle dünya içre bakar gibi. 
Kainatın en köşesine çekilip de hatırlamak kâfi imiş... 

Bir kelimeye bile hasret, ehl-i esaret içinde yaşamaya razı, şu ümitsiz, şu çaresiz gönül.. 
Dünyayı dolduracak kadar büyük bir nefes çekip içine, her gördüğünde duracak kadar deli atan bu yürek, gerçek olmasından korkup da o rüyanın, saklanır uykudan bile köşe bucak. 
Meğer dönmesinin bir sebebi varmış dünyanın. Mevcudiyetinin bir anlamı varmış sahiden bu bedenin. 
Aklın düşünmek için bir bahanesi var imiş. Hepsinin sebebiymiş meğer bir gizli rüya. 

Var içinde yok olmak, yok içinde var olmaktan zor. 
Aynı havayı teneffüs etmek, aynı ışığa uyanmak her sabah, aynı yağmurdan kaçmak, aynı gökkuşağının altından geçmek.. 
İman etmek aynı Tanrıya, ezberlenmiş duaları sessiz, sadece kıpırtılı dudaklarla okumak. 
Yollar kadar uzak belki kalpler. 
Belki olurdu, belki rüyadaki gibi hakikat olurdu bir bakış ! 
O vakit mevcut bütün insanoğlunun aynı anda, aynı gözlere bakıp, aynı aşkı hissettiğinin toplamından daha büyük bir iştiyakla severdi bu gönül, hiç şüphe yok. 

Narin bir ruh belli eder kendini saklanırken. 
En doruklarda olması gereken, hakkı yenen, belki kıskanılan, ne olursa olsun değerinden hiç birşey yitirmeyecek bir kabiliyet, övgülerin çok üzerinde bir metanet ile o şâhikaya ulaşacağı günü bekler. 
Takdire değer, takdim edilmeden hakkını alan. Bir gün olacak, gerçek bir yıldız ışıldayacak gönüllerde, parlak ve apak. 

Sahte değildir rüyalar, gerçeğin kendisidir. 
Herşeyin sahtesi var, rüyalar hariç. 
Rüyaya ulaşamaz riya. Kendini yok edemez gerçeklik.. Ve fuzuli bir saniyesi bile yoktur, ne azdır ne çok. 
Biterken bitmesin dersin, yalan dünyaya uyanmayayım dersin, biraz daha bakayım gözlerine dersin, dersin de.. Olsun. 

Şimdi dikiş tutmaz hayal perdesi, tek teselli paylaşılmış bir kaç an. 
Ruhun güzelliğini başka hiçbir güzellik örtemez. 
Sevdanın yerini başka hiçbir his alamaz. 
Tevazu öğrenilmez, hissedilir, ya vardır ya da yok kere yok. Terbiye gibi değildir, bilgi-görgü gibi değildir, zira; yaradılışın saf kaynağından çağlar. 
Böyle büyük bir hisle sevilmek nasıldır ? 

Rüyalar mı bu aleme taşar ? bu alem mi rüyalara ulaşır ? Hangisi gerçektir? 
Pekiyi amaç hangisinde mesut olmaktır ?

Hiç ulaşamayacağım ellerin var bilirim. Dert etmem hiç dokunamayacağım saçlarının tellerini ve hayıflanmam sesimi duymamandan. Kim demiş sevmenin kavuşmakla alakalı olduğunu ? 
Gözlerim var bir tek ele veren ruhumu, onu da göremezsin zaten. 
Yazılmamış sözlerim var, okuyamayacağın, çizilmemiş resimlerim var çerçevesiz, çekemediğim fotoğraflarım var poz vermediğin. Oynamamış filmlerim var, oynamadığın.
Senim var benim olmayan; Benim var, senin bilmediğin.  
Bir rüyam var riyasız. Bir alem var, sen içre sen, 
Bir dünya var ben içinde hiç. 
Rüya 
Rüya kadar sahi.
Dokundum sesine 
Ve perde. 




Cevdet Çağla - Şevkefzâ keman taksimi