Cumartesi, Eylül 28, 2019

Yasutay


-İçim çürümüş benim dedi...
-İçim çürümüş..
-Yok be öyle deme diye karşılık verdi buruşuk ceketli daha yaşlı olan...
-Daha yapacak çok şey var...
Bok var gibi bir bakış attı ekose gömlekli ve daha genç olan ama söylemedi.
Beriki anladı, elindeki sarma sigaradan bir nefes daha aldı ve denize attı. Karanlıkta görünmedi sigaranın kalanı. 
Yürümeye başladılar..Bir müddet ses çıkarmadan, sanki konuşurlarsa bu sessizliğin sihri bozulucakmışçasına Kireçburnu'na doğru ilerlediler. Birinden biri konuşursa küfredeceği için ikisi de susmayı yeğliyordu. Daha geç olanı ellerini cebine soktu, diğeri bu hareketi beklermişçesine iki elini ağzına götürüp içine sıcak nefes üfledi, bir duman belirdi kayboldu. O anda bir şilebin düdüğü sessizlik anlaşmasının sonunu haber verdi adeta. 
-Yağar bu gece..
Diğeri ses vermedi.. Duymamıştır belki diye tekrarladı.
-Kar diyorum, yağar bu gece, olmadı sabaha..
Bir kaç adım sessiz yürüdüler..
-Bok yağar...
-Hı ?
-Bok yağar...dedim.. Bizim gibileri üstüne kar bile yağmaz. 
-Eyi ya yağmasın be...
-Yağmaz zaten!
Bir süre daha böyle yürüdüler. Kireçburnu fırınının önüne geldiklerinde daha yaşlıca olan genç olana yanaştı...
-Kaçta gidiyorsun?
-Ne bileyim? Bakıcam işte..Kaçta bilet varsa...
-Kesin yani..
-Kesin he...
O an daha yaşlıca olanın içini yalnız kalma korkusu daha bir sardı. Bu ana kadar diğerinin gideceğine kâni değildi.. Ancak şimdi durum değişmişti.. Gecenin bu vaktinde hâlâ gideceğim diyorsa..Bu sefer kesin gidecekti.. Daha genç olan da bunu anladı ve gideceğini daha da pekiştirmek için;
-Gidince döşeği falan saklama, ver bi garibana gitsin. Zaten benden beter olmuş artık...At istersen... Yorgan morgan ne bileyim... Bak işte..
Daha yaşlıca olan kollarını önde birleştirdi, önden gelen rüzgarın göğsüne girmesini engeller gibi durdu.. Yürümeye devam etti. Diğeri bir kaç adım ilerlemişti.. Bir süre biri önde diğeri bir kaç adım arkada yürümeye devam ettiler. Tarabya'nın ışıkları belirginleşti..
-Yok yağmaz bu gece...
-Lodosa döndü...Arkası kardır bunun..Amma daha değil..
-Balık kavağa döner şimdi... suyun üstü ısında ha...
-Boşversene... dönerse dönsün...
-Napcan orda gidince?
Cevap vermedi daha genç olan.. Verecek cevabı da yoktu...
Yüzüne baktı biraz daha yaşlıca olan...Cevap alamayacağını anladı.. Konuyu değiştirdi...
-Cemal'in tekne dün su almış kıçtan...
-İyi ya alsın...çürük zaten, belki batmadan bakar bi zahmet..
-Çürük de madem bu bahar bana kakmaya çalıştı ya.. 
-E dedik sana alma diye...
-Almadık da... bak yürüyoz şimdi...
-Batmaktan iyidir.. Batmışız zaten zağar..
-Öyle de..yedik parayı az bişey kaldı..
Yedinse sen yedin.. çürüğe mi gömecektin parayı? Yaza kadar böyle idare et.. Sonrası Allah Kerim...
Tarabya'ya çıktıklarında sola saptılar, yanıp sönen sokak lambasından içeri doğru yürüyüp bahçeli bir gecekondunun önünde durdular. Bir süre bir şey demediler. Daha genç olan cebinden bir anahtar çıkardı. 
-Yarın ben gidince bunu ev sahibisine ver.. dedi..
Diğeri almak istemezcesine uzandı..
-İyi ya verelim...
Bir süre sessizlik oldu..
-Gidiyon yani..
-Gidiyom ya.. Bitti burası.. Yasutay bitti, balık bitti, ben bittim...Hepsi bitti...
-Gene de gelirsen..
Daha genç olan dinlemedi.. İçeri doğru yürüdü... Belki de memlekete dönme kararından o an vazgeçeceğinden korktu.. Bir kaç adım yürüyüp karanlıkta kayboldu. Sonra bir kilit sesi duyuldu, sonra sarı uyuz bir lamba yandı içerde. Daha yaşlı olan bir müddet eve doğru baktı.. Işık söndü.. Daha yaşlı olan adam gerisin geri yürümeye başladı sokağın başına.. Kahvenin floresan ışığı bembeyaz yanıyordu. Ahşap kapıyı yere sürte sürte iteledi.. İçerden kumar masası kokusu ve demini almamış çay kokusu kaçtı dışarı.. Bir iki kişi kafasını kaldırmadan baktı.. Televizyona döndüler. Bir masa asık yüzlerle kağıt oynamaya devam etti.. Daha yaşlı olan "bir çay"işareti yaptı.. Elinde çay kahveci Ruhi anında bitti başında..
-Sarı...Cemalin tekne batıyormuş ha...?
-He ya..su almış kıçtan.. Zor varmış kırantaya..
-Satıcaktı o bi ara tekneyi ya..
-Yok be kim alır ? Kurt yemiş ya her yerini artık bitmiş. Yasutay gibi olurdu, alabora olur giderdi..Siz gene iyi kurtuldunuz ha o denizde.. 
Ruhi böyle dedikten sonra gözleriyle rutubetten kabarmış tezgahın yan tarafını işaret ederek;
-Aha şu da sizin bakiye...
Daha yaşlı olan adam yavaşça başını Ruhi'nin işaret ettiği tarafa çevirdi.. 
-Kınalı'nın sahiline vurmuş, Necmi bulup tekneye atmış...
Kirli sarı, kabarmış tezgahın duvarına dayalı teknenin baş tarafından bir parça ters olarak yaslanmış duruyordu.. Daha yaşlıca olan adam okumak için başını eğdi.. Beyaz üzerine mavi yazıyı okudu..
YASUTAY...


Salı, Ağustos 27, 2019

Zen-i seviyorum...



"Susmak, ortak deneyimleri paylaşan kimseler arasında bir anlam ifade eder. "


Ya kitaplar yanlışsa? !
Ya öğrenilmiş herşey yaşanmışlığın yanında sadece bir zırvaysa?
Ya toplumun kabul ettiği bütün doğrular aslında birer aldatmacadan ibaretse?

Gerçek doğru nedir?
Nereden biliyoruz bize anlatılan-gösterilen "doğruların" doğru olduğunu?
Ya büyük bir kandırılmışlık içindeysek ?

Gerçek nedir?

Düşüncelerimiz toplumun hoşuna gitmediği için yanlış mı?
Toplum denen canavar bizi kendine benzetir. Benzetemezse linç eder.
Ayıkırılıklar tehlikelidir ! Ayıklık suçtur !

Zen;
"sözlere, yazılara bağlanmadan,
kutsal yazıların dışında bir aktarma yöntemi,
insanın doğasına doğrudan bir yaklaşım.
Kendini tanıyıp, gerçekliği kavramak."

Zen-ci değilim ben.

Doğru bildikleri yüzünden geri adım atmayan aptallar, ölmeye mahkumlar.
Oysa doğrular söylenmedikleri halde bile doğruluklarından bir şey kaybetmezler. Geriye çekilmek yenilmek değildir.
Yüksek sesle söylenilmeyen doğrular, endişelerin demir parmaklıkları arasında bile yaşamaya hatta büyümeye devam ederler.

Sevmek böyledir.
Kitaplar öğretemez sevgiyi. Hiç bir ansiklopedide sevginin formülü yer almaz.
Zen-ciler, kitapları boşver, yaşa ve öğren der...
Sevgi öğrenilmez, yaşanır.

Pekiyi..
Ya sevgi de yanlışsa?
Hadi bakalım Matrix 4...!
Ya bizim tarif ettiğimiz sevgi öğretilmiş bir sevgiyse?

Saf sevgi nedir?
El değmeden paketlenmiş, marifetsiz ürünler gibi..
Oysa sevgiye dokunmak gerekmez mi?
Günah şehrinin altın anahtarları kimin elinde?

O kilidi kim açacak?

Ve o dudaklardan dökülen mey misali kelimeler,
O zarafet...
O suskun görünen ihtiraslı volkan...
O gözler..!

Nasıl ulaşılır bu cevaba ?

İçine bir ayna tut !
Dilini sustur.. Uyut kelimeleri..
Dünyayı kapat gözlerine..
Kulağını kapat nafile sözlere..
Kalbinin kandillerini yak...
Yol göstermese de sana..
Işığa bir gelen olur...

Zen-i seviyorum..
Zence bilmeden...

Nasıl? Bilmiyorum..
Neden? Cevabı yok...

Duman çıktığı yere gere dönmez.
Yanan yanmıştır...
Gözden her yiten, gönülden gitmez...

Zensiz olur da..
Sensiz olmaz !




                                    
YA SEN OLMASAYDIN Gel bu gece bana gel Uyumadım hiç döndüm bütün gece sağa sola Gör uykunda beni gör Rüyanda sarıldım sana ve kokladım buram buram saçını okşadım Son seferinde bana bıraktığın resimlere baka baka hep ağladım Sen düşünme beni hiç önemli olan sadece kavuşmamız Ne yapardım ya sen olmasaydın Hiç bilmez bu şehir hiç anlamaz bu şehir Hiç görmedi seni hiç görmedi bizi birlikte Çok uzun bir zamanı geride bıraktık ama kimi zaman da ayrıyız Bu kez daha da uzun sürecek Ayrı ayrı geçen o her günü ilerde her an hatırlayacağız Hiç bilmez bu şehir hiç anlamaz bu şehir Hiç görmedi seni hiç görmedi bizi birlikte


Eda Baba - Ya Sen Olmasaydın Söz: Sinan Kaynakçı Müzik: Akın Eldes Akustik Gitar: Emircan Başar Mix-Mastering: Özgür Özkan Mete Video: 24 Creative


Çarşamba, Temmuz 17, 2019

Uyaklı uzak



Sensiz her yer çok uzak
Sensiz her vakit çok geç..
Yağmurlu bir deniz kenarı da aynı,
Gecenin tam ortası da...

Sen uzaksın dudakların uzak,
Ayakların bana getirmiyor seni
Kalbin kadar yakına.. 
Uz-ak sadece bir kaç harf...

Dünyanın bütün kalemleri birleşin
Sevdamı yazacağım gökyüzüne
Belki bir bulut olur da
Saçının üstüne düşer diye.

Ne gitmek gerek ne görmek
Ne dokunmak ne öpmek
Bir kez mutlu olmak için
Sevmek gerek seni sevmek.




Asla Vazgeçme !

Pazar, Haziran 23, 2019

Papatya gölgesi


Biliyorum..
Dünyada senden ve benden önemli çok şey var..

Kaç el uzanıyor boşluğa, ve tutamıyor annesinin saçlarını rüyasında bile..
Kaç yürek çarpıyor bir sınırdan geçerken yeni bir hayata, patlak bir botun içinde ya da ya da bir havasız konteynerin..
Kaç çocuk öldü bugün açlıktan?
Ya susuzluktan ölen babalar elinde boş bir bidonla...
Oyun bu kadar sertken ve adil değilken dünya..
Biz demek.. biraz utandırıyor elbet..

Yalnızmışız gibi yapalım bu dünyada, bir kaç dakika...
Hayatta kalmak için sadece birbirimize muhtaçmışız gibi..
Kimse yokmuş gibi bizden başka acı çeken..
Feryad eden, ağlayan, ölmek üzere olan birileri yokmuş gibi..
Özgürlük  bizmişiz gibi yapalım gözlerimizi kapatıp, 
Bir elimizde kitap bir elimizde meşale sahte bir bakış atalım dünyaya..
Özgürlük bizmişiz gibi yapalım.. 

Yarım kalan bir gülüş gibi dudaklarımızda...
Gerimizde kimseyi bırakmamışız gibi..
Kuşlar gibi, kediler gibi aptal böcekler gibi...
Herşeyi unutalım bir kaç dakika...
Bizi sevelim...

Dünya kanlı uykusunda uyurken..
Bir kişinin sadece bir kişinin bütün dünyayı kurtarabileceği bir yere gidelim...
Ve o kişi biz olalım...
Çöllerdeki kum tanesi kadar adil olalım sayarken ölen çocukları,
Renklerine bakmadan dalgalanan bayrakların gölgesinde..
Kaybetmeyelim oyunu en baştan..

Biliyorum 
Dünyada bizden önemli çok şey var..
Şu dağ şu gök şu kuş şu deniz şu rüzgarda sallanan yaprak
Bir daha göremeyeceği diyarlara son kez el sallayan şu eller...
Dünyaya yaşamak için gelenlerin öldüğü bu dünyada
Bir papatyanın gölgesi olalım üstlerine,
Sırf bir gün daha fazla yaşatabilmek için,
Sırf biraz daha insan olabilmek için,
Sırf biraz daha sıkıca tutabilmek için kardeşinin elini
Sırf bir küçük tebessüm için...
Ölebilmeyi göze almış hangi insandan daha cesuruz.


Biliyorum
Dünyada bizden önemli çok şey var...
O yüzden...
Biraz daha sevelim birbirimizi...
Ellerimiz değmese de birbirine..
Biraz daha gülelim...
Bütün ağlayanlar için..

Ve unutma sevgilim !
Yeryüzünde bütün bayrakların gölgesi aynıdır,
Tıpkı bir papatyanın gölgesi gibi.








Salı, Nisan 30, 2019

El izi




El izi kalmış dudaklarımda
Elin izi kalmış yüreğimde
El olmuş bana çıkmaz izleri..
Sevmek yaşamaktan ileri..

Bir kara perçem, bir ufuk göz..
Alır götürür sınır dışına sürgün..
Bahar kokuları gibi el sürülmemiş tenin.
Binmiş uzaklardan geçen bir buluta,
Şaha kalkmış bir küheylan gibi,
Çölde kavrulmuş bir nehir gibi..
Sensiz gibi..
Bensiz gibi..
Bizsiz şarkılar gibi..
Susmaktır sevginin sesi..

Ateşler yakmaz alevi,
Boğulmaz suda deniz
Kalp kurumaz görmese de
Unutmaz sevdiğini..

İyidir sessiz olmak 
Bunca hoyrat ses içinde
Bir farkı olsun sevenin
Bunca duygusuz içinde.

Astım bayrakları 
Yaktım gemileri gel
Ya da gelme !
Gör ya da görme
Sev ya da sevme


Baktığın yerler yandı hep
Külleri savruldu çoktan
Söylenmemiş sözler birikti
Hiç duymadığın sözlükten..

Uzak olmak yakın gibi
Yakın olmak yanık olmak
Sonsuz gibi..
El-in izi kalmış kalmış yüreğimde
Çıkmaz bir bıçak gibi..




Çağlayan ile Sohbet (feat. Duygu Soylu) · Kenan Doğulu Doğan Canku ile 50 Yıl ℗ Poll Production Released on: 2016-03-10 Composer: Doğan Canku Featured Artist: Duygu Soylu Arranger: Ozan Doğulu