Çarşamba, Mart 11, 2015

Yoksun


Görmek...
Farkedebilmektir aslında..
Her gün gelip geçtiğimiz sokaklarda, caddelerde, çalıştığımız iş yerlerinde farketmediklerimizle dolu heryer..
Basıp geçtiğimiz kırık parke taşı, duvarda asılı çarpık resim çerçevesi, arızalı kapı kolu...

Şehirde herşey hızla değişti son 10 senede..
Çocukluğumuzun geçtiği sokaklardan iz yok artık. Kaldırım taşları bile değişti, hem de defalarca.
Lise çağlarında okul çıkışı hergün Hayparpaşa Lisesi'nden çıkıp yürüyerek Kadıköy'e inerdik arkadaşlarla..O yoldan hala yürüyorum bir fırsatını bulup..
Yol üzerinde o yıllardan kalan üzerine o yılların seslerini taşıyan hatıralar arıyor gözlerim. 
Eski duvarlar, önünden kahkahalarla geçtiğimiz bir kaç çınar, eski köprü çok şükür yerinde şimdilik..Ancak benim için en önemlisi yerdeki altıgen taşlar...
 Nedense baştan aşağı bütün kaldırım taşları bir kaç defa değiştiyse de bunlara dokunulmamış yüz metrelik bir alanda... Üzerinlerine defalarca basıp geçen genç ayaklarım, şimdi hala o yılların tozlarını taşıyan bu kaldırımlara basabiliyor çok şükür.

Görmek farkedebilmektir demiştim ya hani..Cağaloğlu'ndan Çemberlitaş'a dönünce hemen sağ taraftaki Türk Ocağı ve II. Abdülhamid türbesinin önünden iki fotoğraf aldım dün çok özel bir insandan...

Burası çocukluk yıllarımın bir kısmının, üniversite zamanlarının ve iş hayatımın ilk heyecanlarını yaşadığım güzergahın üzerinde, defalarca önünden geçtiğim bir yer. Kimler gelip geçmiş buradan? ne olaylara şahit olmuş? şimdi kimlere ebedi ev sahipliği yapıyor ? 

Gene de hayat devamlı bir değişim halinde..Birşeylerin farkına varmak önemli olan. Buradan yüzlerce kez geçmeme rağmen ilk defa gördüm orada bir kestaneci.. Üstteki fotoğraf sayesinde..

Daha önce dinlenen turistler, dilenciler, öğrenciler, simitçileri sıkça da ayakkabı boyacılarını görürdüm bu köşede..Fotoğraftaki kestanecinin hemen yanındaki taş blok üzerinde oturup ders notları paylaşmışlığım bile vardır. Ama kestaneciyi orada görmek, sabah kestaneden bahsedip, akşam onunla karşılaşmak, tam bir sürpriz oldu..

Ve hemen yanındaki kuş fotoğrafı....Evet kuş...iyi bakın..göremezseniz hayal gücünüzü kullanın !
Dedim ya...Görebilmek farkedebilmektir..
Hayatın farkına varabilmektir...

Algıları açık olan insanlar etraflarında olan biteni görmek için özel bir çaba sarfetmezler. 
Önce bir ses duyarlar, sonra o sesin sahibini ararlar ve "görürler" ! 

Hayatın lezzetini almak belki de bu küçük ayrıntılarda gizli...
Akıp giden cadde üzerinde çirkin sesiyle bir Hint Papağanı'nı farkedip onun fotoğrafını çekebiliyorsa eğer insan; zaten hayatın tam içindedir..

Elbette algıların bu kadar açık olması bu güzellikler kadar, acı ve üzüntülerin de daha fazla farkına varmayı getiriyor beraberinde..
Çok hoş olmasa da hayatın içinde maalesef bunlar da var. Biz görüp kabullenmeyi, bazen de karşı çıkmayı ancak bu şekilde yaşayabiliriz; zevkleri ve acıları farkederek..

Alıştıklarımızdan uzak kalmak bizi "yoksun" bırakır...
Yoksunluk duygusu bir alışkanlık haline gelir sonra yavaş yavaş..
En tehlikelisi de budur..Alışırsın bütün alışkanlıklarına ve aşktan uzak kalmak da buna dahildir.

Yalnızlık kendi içinde bir kalabalık barındırır..
Bir sürü insan vardır etrafında ve sen yalnızsındır. 
Gülerken, ağlarken, eğlenirken, yas tutarken, hastayken, tatildeyken, gezerken, uyanırken hep yalnızsındır. 
Gülümseyen resimlerinde bile gözlerin yapayalnızdır..

Tâ ki; yalnızlığını sana hatırlatan ve yalnızlığından nefret ettirmeye başlatan o kişiyi görünceye kadar ! 

Sonrası ?
Ya daha acılı bir "yoksunluk" ya da heyecanla, umutla beklediğin bir "varsınlık" !

Görmeli insan, farketmeli...
Nefes almanın gücüne inanmalı..
Yoksun kalmamalı..
Ve diyebilmeli...

İyi ki Varsın...


Zorunlu Not; Önümüzdeki hafta bir film çalışmasına başlıyorum, ön hazırlıklar devam ediyor. Dolayısı ile bir süre bu kadar sık yazamayacağım.. Ama madem isim DURUM BUDUR...Durumumu aktarmaya çalışacağım buradan, elverdiğince..
Özleyeceğim...
Durumbudur...








Hiç yorum yok: