Pazartesi, Mart 09, 2015

Erken !

Hayır erken kalkmıyorum ben, dünya geç uyanıyor...
Şu siyah köpek mesela; o benden de önce kalkıyor her sabah..
Şu deli simitçi, utanmasa simit fırınını da o ateşleyecek..
Gazeteci küçük çakısıyla naylonu kesip açıyor balyayı,
Aynı tembel kedi mahmur gözleriyle rızkının peşinde benden evvel her sabah..
Börekçi tepsinin altını yakıyor, çay demleyecek birazdan..
Dünya uyanmış çoktan..
Ben geç kalmışım...

Bu kadar erken uyanmanın güzel yanı daha fazla düşünebilmek seni..
Yirmidört saat içinde daha çok yer açmak gözlerine...
Şarkıları ezberledim, demli çayla iyi gidiyor.
Soğuyor lâkin ben de eşlik edince...

Gözümden gitmiyor bir dem hayâlin
Meleksin ey güzel yoktur misâlin
Beni ağlattırır derd-i visâlin
Meleksin ey güzel yoktur misâlin


Ne tuhaf değil mi?
Yukarıdaki Hacı Arif Bey eserinin güftesini yazan da, sokaklarda kadına sarkıntılık eden de "insan".
Hayat hep bu zıtlıklar üzerine inşâ edilmiş sanki...
Siyah-beyaz, kuzey-güney, sıcak-soğuk, artı-eksi,kadın-erkek !

Sahiden zıt mıdır kadınla erkek birbirine ?
Yoksa tamamlayıcı mı?
Neden uğruna aşk şarkıları yazılmış, destanlar dökülmüş kadınlar bir anda yok sayılabiliyor ya da katlediliyor kolayca?

Yaradılıştan gelen bir zariflik ve incelik nasıl bir anda zaafiyet olarak görülebiliyor?
Bu bir iç döküş sadece...
İnsanlık tarihi kadar eski sevgi-vahşet ikilemi hep devam edecek maalesef...
Azalarak ya da çoğalarak insanlar her fırsatta birbirlerini ezmek için fırsat kolluyor. 
Kimi fiziksel olarak, kimi sözleriyle, kimi davranışlarıyla...
Artık meydan muharrebeleri yok belki ama evde, işyerinde, sokaklarda en şiddetli çarpışmalar yaşanıyor.. Neden?

Birazdan hayat başlayacak...
Otobüse yetişmek isteyen kadın, 
Servise koşan öğrenci,
Elinde kahvesiyle bir genç bankacı...
Büyük bir denizin içine hep birlikte atlayacaklar birazdan..
Nasıl bir koşturmacanın ve mücadelenin içindeyiz böyle ?
Eskiçağlardaki toplayıcı gruplar gibiyiz. Sabah ava çıkmayan, bulduklarını toplamayan hayatta kalamıyor geceleri...
Sadece araçlarımız değişmiş...
Kadın aynı kadın erkek aynı erkek.
Ya sevgi ? Aynı sevgi mi ?

Bu fotoğrafta yer alan yazı dünyanın en eski aşk şiiri..
Bizim topraklarımızda bulunmuş..Sümerler dönemine ait yani milattan önce 18. yüzyıl..
Krala sunulan bir rahibe muhtemelen o krala hitaben yazmış..
Evet evet, bir kadın yazmış dünyanın en eski aşk şiirini...

Şöyle diyor;

Damat, kalbimin sevgilisi
Güzelliğin büyüktür, bal gibi tatlı
Aslan, kalbimin kıymetlisi
Güzelliğin büyüktür, bal gibi tatlı

Damat, seni okşayayım
Benim değerli okşayışılarım baldan tatlıdır
Yatak odasında bal doludur
Güzelliğinle zevklenelim
Aslan seni okşayayım
Benim değerli okşayışılarım baldan tatlıdır
Damat benden zevk aldın,
Anneme söyle, sana güzel şeyler verecektir.
Babam sana hediyeler verecektir.

Sen, beni sevdiğin için,
Lütfet bana okşayışlarını,
Beyim tanrım, beyim koruyucum,
Tanrı ENLİL'in kalbini memnun eden ŞUSİN'im
Lütfet bana okşayışlarını...



Tamam biraz fazla şehvetli ve heyecanlı belki ama..
Ne kadar saf..
İnsanların kendilerini mahalle baskısı olmadan ifade edebildikleri dönemler olmuş demek !

Biz gene de saf ve temiz olanın peşinden gidelim..
Bize yakışanı yaşayalım...
İnce ruhlara, zarif kalplere, güzel seslere elimizi uzatırken kalbimizi açarken aynı zarafetle davranalım...

Bazen bir çift göze olan hasret, mâni olur ondan başka birşeyi görmeye...






Hiç yorum yok: