Salı, Ocak 13, 2015

SEVİ

"Oysa ben gözlerime baktığında sadece seni görüyordum. senin bu dünyada bütün gördüklerimin bir hülâsası, bir bütünü olarak görüyordum. Saçlarını, tenini ya da başka bir yerini tek tek görmüyordum, seni yaşadığım kainatın bir bütünü olarak görüyordum. İçinde güneşler, yıldızlar, börtü, böcek bildiğim-bilmediğim ne varsa o olarak görüyordum. 
Neden böyle yaptım? bilmiyorum. Birden herşeyi bırakıp gitme gibi bir huyum olmamasına rağmen birden bire bırakıp gittim ..seni değil herşeyi.."

Belki de yaşadıklarından ya da yaşayacaklarından bir kaçıştır insanın kendinden kaçışı..
Yaşadıkları yaşamadıklarından korkutur insanı.. Böyle gelmiş böyle gider hayatıdır bu içinde debelendiğimiz çukur.. Bir farkına varsak gücümüzün...
İnsan neden doğar..bütün bu kurulu düzene teslim olmak için mi?
O halde neden umutluyuz ki bu kadar?
Her doğana neden yeni bir hayat gözüyle bakıyoruz ?
Ne yapacağımız neler yaşayacağımız belli değil mi az çok?
Doğar, yürür, konuşur, 6 yaşında okula başlar emekli oluncaya kadar çalışırız..
Bu mudur bize vaad edilen hayat?
Zengin ya da fakir olmak, güzel ya da çirkin olmak bu yaşanılanların sırasını değiştirmeyecektir.
Kundaktan selvi ağacının altındaki istirahate kadar süregelecek evreler bellidir oysa..
O zaman kainatın ne gizemi kaldı?
Cennet ya da cehennem vaadi bu arada geçen süre içinde yemek yerken, araba kullanırken uyurken ya da sevişirken geçen zamanların toplamı değil mi?
Nasıl yaşayıp nasıl öleceğimiz aşağı yukarı bu kadar kesinken bu mücadele içinde nasıl bu kadar harabolabiliyoruz?
Pencereler hep kapalı, hava ya sıcak ya çok soğuk, -açma yanarız, -açma donarız?
Pekiyi ya cehenennem büyük bir buz kalıbıysa ? 
Yanmaktan ve donmaktan bu kadar korkan yaratıklar yaşamaktan da korkarlar elbet..
İnanmak inanmamak meselesi değil bu..
Tanrı buyruğuysa yanmak, yanarız amenna..
Ama "yaşa" diyor Tanrı sana.."yaşat" diyor, "öldürme" diyor..."sev" diyor..."sevişme" demiyor..

Buz üzerinde yürürken düşmemeyi düşünür insan, derin sularda batmamayı, sobada yanmamayı, şarjsız kalmamayı hatta...Hep birşeylerden sakınır kendini ama gene de daima bir mutsuzluk kaynağı bulur kendine..
Mutluluk var ise mutsuzluk sonsuzluk gibidir onun yanında..
Oysa böyle mi olmalı gerçekten? Bu içten içe bizi kemiren düşünceleri ters çevirip huzur kaynağı haline getirebilir miyiz ?
Yani bir nevi o Abidin'e sipariş edilen resmi çizebilir miyiz şu meşhur mutluluğun ? 
Sevgi bu sorunun cevabıdır belki..Koşulsuz bir sevgi ama...Amasız sevgi...Belkisiz..Dünsüz Bugünsüz Yarınsız Sonsuz bir Sevgi...Ancak bununla aşılabilir bütün bu sorular. 

Pekiyi bu kadar sevgisizlik içinde mümkün mü bu has bu katıksız sevgiyi bulmak? Mümkün..Zira; mümkün olmasaydı onun varlığı da olmazdı.. Sevgisizlik varsa onun karşısında mutlak bir sevgi de vardır. Uzanıp tutamazsın belki, dokunamazsın, koklayamazsın bir gül gibi ama..vardır...Olmasaydı olmazdık...! İnsanoğlunun var olma sebebi bir nutfe bir damla sperm ya da bir anlık hazdan çok daha büyük bir temele dayanır..Sevgi..
Ya onun ya da onsuzluğun sonucudur insan ! Aşk ile tenin birleşmesidir insan ya da nefret ile temasın...
Sebebi ne olursa olsun insan tohumundan çıkan bu varlık mutlak bir masumiyet ve sevgiden şekil almıştır. O ilk andan itibaren tek muhtaç olduğumuz kudret ,sevgi ve aşktır. Yani bizi vâreden sebepleri ararız ömür boyu aslında; sevgiyi ve aşkı..
Arada öğrendiklerimiz o matematik, coğrafya, hayat bilgisi, atom altı parçacığı fiziği vs vs. tek bir mutlak gerçeğe ulaşmamız için aslında; Sevginin kaynağına ulaşmak.. 
İlk nefesle son nefes arasındaki bütün bu öğrendiklerimiz bizi özümüzü, varoluşumuzu, sebebimizi arama ve o mutlak kudrete ulaşma çabamızdan başka bir şey değildir. 

Şimdi o soruya dönelim..Cehennem aslında bir buz kalıbıysa ve bizi yakan ateş aslında bu dünyanın kendisiyse ne yapacağız?
Varolmak cennetse ya ? Ya yokluksa cehennem ? Hiçliğin içinde soru işaretleri de yoktur. Tamamen bilinen inanç sistemleri dışında bir varsayım yapıyoruz şu an. Diyelim ki; tamam, tamamen inanıyoruz orada sorun yok, Bu dünyada yaşadıklarımızdan bir ceza ve ödül sistemiyle günümüzü göreceğiz anlaştık.. Pekiyi bu dünya içinde sevgiye ve mutluluğa ulaşmak için yaptıklarımız  bizi günahsız ve mutsuz ya da günahkâr ve mutlu ediyorsa? 
Sevgi bütün günahlardan üstündür..!

Yazının girişindeki monolog bir adamın bir kadına ya da bir kadının bir adama yazdıkları, söyledikleri olabilir..İnsan kadın ya da erkek farketmeden yaptıklarıyla insandır. Kadınlar açık erkekler gizli ağlar sadece...Aralarındaki fark bir damla gözyaşıyla ölçülmez...Sevginin bir terazisi olsaydı onda bile hile yapardık emin ol... Çünkü insan mutluluk için kendini bile kandırır...


Hiç yorum yok: