Pazar, Nisan 12, 2015

Sine-masal



Sinema bu ülkede hep sancılıydı, hiçbir zaman özgür bir ortama sahip olamadı. İlk baskı her zaman sanata, en önce de sinemaya uygulandı. Sinemanın görsel-işitsel gücü siyasi erki her zaman korkutmuştur. Her zaman sinemayı çekip çevirmeye uğraşmışlar bazen başarmışlardır. Sinema, sanatların özetini taşır içinde. 


Resim, müzik, plastik sanatlar vs. sanatın belli başlı doktrinleri sinemayı var eden etmenler olmuştur her zaman. O yüzden sinemaya uygulanan baskı, bütün sanatlara uygulanan baskıdır aynı zamanda. Dolayısı ile ülkede sinemanın ilerlemesi özgürlüğün ilerlemesidir.Belki de sırf bu yüzden hiçbir zaman özerk bir yapı kazanamamıştır sinema. Ya devlete ya tüccarlara bağlı olarak varlığını sürdürdü bu zamana kadar...Devletin "resmi" kurumsal sinemacıları ile gayrı resmi "tüccar" sinemacılarının dışında nefes alma imkanı tanınmadı sinemacılara, bir kaç cesur adam dışında..Hâlâ bir iş kolu olarak sinema çalışanları yok sayılmaktadır devlet tarafından. Primleri minibüs esnafıyla aynı sınıfta yatırılır SGK'da.

Devlet sanatçıdan hep korkmuştur Münir Nurettin ve Sadettin Kaynak dahi sanatçı ibaresiyle sigortalı olamamıştır. AKM 7 yıldır kapalı diye şikayet edenler, sinema salonları kapanıyor diyenler "Gezici" ilan edilmiş aslında gerçeklerin üstü kapatılmıştır. Ortada olan tek gerçek, ülkede sanatçıların mesleklerini icra edemedikleri için başka işlerde çalışıyor olmasıdır. Şanslı "sanatçılar" ikinci bir meslekleri varsa yaşamlarını sürdürebilirlerken, diğerleri için devlet, düşkünler evi açmak istemekte !

Sanatıyla bir gelecek inşâ etmek isteyenler için Türkiye yanlış bir ülkedir. Gençlerin sanata yönelmeleri ancak bir "meslekleri" olmaları halinde geçerli olmakta, sanat yeni nesliller için ancak hobi düzeyinde kalmaktadır. Binlerce yetenekli genç keşfedilmeden heba olmaktadır. 

Konservatuarlardan mezun yüzlerce genç, her sene iş bulamamaktan dolayı başka mesleklere mecburi geçiş yapmaktadırlar. Konservatuar mezunu genç ile tıp fakultesi mezunu genç arasındaki mesleki algı farkı toplumsal bir gerçektir. 
Kimse sanatçıya meslek sahibi biri gözüyle bakmaz. Yazar, senarist, oyuncu, ressam,müzisyensen eğer, -mesleğin ne? diye sorarlar....Toplum bilir ki; bu mesleklerin sahipleri kolay tutunamaz hayata, diğer mesleklerdeki kadar imkan bulamaz, tutunacak dalları azdır. Mutlaka ikincil bir işleri olmalıdır "sanatçıyım" diyenlerin. O yüzden bu soruyu sorar eş dost, akraba tanıdık gence; -Tamam sanatçısın da evladım; senin işin ne ? !

Sanatın maddi değeri, en pahalı, en lüks zevktir bu ülke insanı için. Bir paket sigara kadar değeri yoktur bir kitabın, bir filmin, bir konserin. 

"Sinema üzerinde baskı var" sözü bile sizi bir anda başkaldıran azılı anarşist ya da "Gezici" yapmaya yeter de artar Türkiye'de..Bu sözün bittiği yerdir.



Hiç yorum yok: